Kupayý kaybeden sahaya iniyor, Kadýköy’de etrafa saldýrýyor, kazanan sevinci göstermek için yol kesip araba sallýyor.
“Araba devrilecek sandýk, çocuk var, yapmayýn, dedik ama dinlemediler” diyor arkadaþýmGülçin.
Gecenin bir vakti, bir çocukta derin bir korku izi býrakma pahasýna
“taraftar seviniyor!”
Þike konusundaki
üç maymun mutabakatý ile
kolektif örtbas ve son olarak bu
terör…
Futboldan zaten hazzetmezdim, daha da soðudum.
Ben ýsýnmýþým soðumuþum, bunun önemi yok.
Önemli olan þu ki,
futbol sadece kendi sahasýnda kalmýyor ve hayatý bölemediðimiz için orada göz yumulan hukuksuzluk baþka sahalarý da etkiliyor.
Hem de kötü etkiliyor.
Ýnanmakta zorlandýðým kalýplar
Sürekli olarak
“spor barýþ ve kardeþliktir” denir
. Özellikle de ortada tersini söyleyen pek kimse yokken. Ama özünde yarýþma, üstün gelme ve kazanma arzusu olan rekabetçi sporlarla ilgili olarak, sanki tersi daha çok geçerli gibi gelir bana.
“Futbol dostluk demek”se, neden onunla ilgili olarak üretilen literatür aðýrlýklý olarak küfür, tehdit, aþaðýlama ve cinsel þiddet yüklüdür diye düþünürüm.“Bir baba hindi”, “fincaný taþtan oyarlar” veya
“Beþiktaþým bu sene” gibi koro için bestelenen “þarký”larýn lirik ve pastoral temalar içerdiði söylenebilir mi? Gol atan futbolcularýn sevinirken yaptýklarý en yaygýn hareketler, neden genellikle öteki takýmýn taraftarlarýnda takdir hisleri uyandýracak türden deðildir?
Neden statlar bile korku filmi gibi tanýmlanýr?
“Ali Sami Yen Cehennemi”,
“Burasý Ýnönü, buradan çýkýþ yok” denir? Neden
“eze eze yendi”, “ sahayý dar etti”, “sahadan sildi”, “sahaya gömdü”,”Barça-ladý” gibi manþetler atýlýr da
“Saraçoðlu stadýnda zarafet” gibi manþetler atýlmaz? Atmak isteyeni,
“oðlum ne bu ya, defile haberi mi yazýyorsun?” diye paylarlar mý paylamazlar mý?
Belki sporun
insan doðasýndaki þiddet eðilimine meþru bir çýkýþ yolu olarak faydalý olduðu ileri sürülebilir. Bu bir
ihtimal; belki doðrudur. Ama onun, toplumlar arasýnda þiddet, saldýrganlýk, ayrýmcýlýk, ýrkçýlýk, milliyetçilik, bölgecilik, hemþericilik ve benzeri kötülüklere hizmet ettiði binlerce acý tecrübenin varlýðý ihtimal deðil
gerçek. Milli semboller, bayraklar ve milli marþlarýn damgasýný vurduðu uluslararasý karþýlaþmalarýn ve askeri tatbikatlarý andýran turnuvalarýn ne türden duygular uyandýracaðý da ayrý mesele.
Sporun, özellikle de futbolun pek çok defa
“insanlarý birleþtirdiði” söylenir. Emekli bir diplomat, maç olduðunda Avrupa’daki
MHP’lilerle
BDP’lilerin ayný tribünde ayný Türkiye takýmýný desteklediðini söylemiþti. Bu anlamda, evet birleþtiriyor, ama daha büyük bir bölünme ve karþýtlýk üzerinden olmuyor mu bu birleþme?
Sporu yücelten özdeyiþ ve sloganlar, insanlarýn gündelik hayatta inanmadan söyledikleri sözler olabilir mi? Yoksa onun barýþ ve kardeþlik olduðu, tarihte söylenmiþ en büyük yalanlardan biri mi? Onunla gelen þiddeti nasýl açýklamalý? Biliyorum, eðitim, ekonomik sorunlar vesaire diyeceksiniz. Gelin bir de,
“Countires and Concepts” adlý kitabýnda
Michael Roskin’in, holiganizmin kaynaðýný anlatýrken yazdýðý þu satýrlara bakalým:
“Þiddete sebep olan nedir? Kimileri iþsizliði suçlar… ama holiganlarýn çoðu iþ-güç sahibidir ve bazýlarý iyi bir yaþam standardýna sahiptir… Kendisinin holigan olduðunu itiraf eden bir Manchester taraftarý, ‘gerçek þu ki, biz sadece kavgayý seviyoruz’ demektedir.”
Bizde de gözaltýna alýnan holiganlar arasýnda doktorlar ve öðretmenler var.
Ve inanmakta hiç zorlanmadýklarým
Uzaktan da baksam, ihtiyatlý olmaya gerek duymadýðým, çünkü emin olduðum hususlar da var.
Mesela
“önemli olan yenmek veya yenilmek deðil sportmence yarýþmaktýr” derler, ama herkes bilir ki
önemli olan yenmektir. Hiçbir teknik direktörü
“takýmý þampiyon yapamýyor çok sportmen yarýþtýrýyor” diye görevde tutmazlar. Kimse de “kardeþim hani önemli olan sportmence yarýþmaktý?” diye sormaz.
“Ýyi oynayan kazansýn” derler, ama genellikle samimi bir temenni deðildir bu. Asýl temenni “kötü de oynasak biz kazanalým”dýr, “bizim takým kazansýn”dýr. Maç sýrasýnda yenme fýrsatýný
“ahlakçýlýk” yapýp kaçýran futbolcuyu soyunma odasýnda kutsayan az olur.
Yalan üzerine mutabakatýmýz var
Maç muhabbetlerine maruz kaldýðým uzun yýllar boyunca herkesin defalarca þikeden söz ettiðini çok iyi hatýrlýyorum. Ama þimdi herkesin aðýz birliði etmiþçesine, birbirinin gözünün içine baka baka yalan söylediðini veya topluca sustuðunu da görüyorum. Duyan da, sanki
“þerefsizler maçý sattý” sözü bu ülkede milyonlarca kez söylenmemiþ de þimdi birileri çýkmýþ evliyalar ligine bühtan ediyor zanneder!
“Her yýl Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi ‘fair play’ ödülleri veriyor, ama bunun doðru dürüst haber deðeri bile yok, taraftarý bile kutlamýyor” diyor arkadaþým. Bunun bir anlamý var.Bu delikten giren ateþ …
Bu ülkede ilk kez ciddi bir deðiþim, dönüþüm ve arýnma fýrsatý var ve
bu bütün alanlarda ayný anda yaþanmak zorunda.
Ama deryayý geçenler bu derede bocalýyor ve bu alanda kirlilik üstün geliyor.
Adaletin terazisini en baþtan kendi elimizle bozduðumuz için. Ýlk düðmeyi yanlýþ iliklediðimiz için.
O alana dokunmadýkça tam bir temizlenme mümkün deðil ve
orada göz yumulan kirlilik zaman içinde yeniden bütün bünyeye sirayet edecek.
Þimdi yeniden en baþa dönüp,
alenen ve
taammüden iþlediðimiz
“ilk günah”ýmýzla yüzleþip, þimdiye kadar verilen bütün kararlarý iptal edip, yazýlan raporlarý yýrtýp, yargýyý ve dünyayý aldatmaya çalýþmaktan vazgeçip yeniden baþlamazsak olacaðý bu!..