Futbolun marka değeri

Türkiye’de futbolun marka değeri üzerine garip bir tartışmadır gidiyor. Dört sene öncesine kadar ekranda spor muhabirleri mont ve kot pantolonla yayın yapardı, Digiturk sörf futbolun marka değeri adına takım elbise mecburiyeti getirdi. Belki çok mesafe alınamadı ama futbol programlarının daha edepli olması için üst üste toplantılar yapıldı. Hemen her kulüp için iyi stadyumlar projelendirildi, bir kısmı yapıldı bir kısmı yapılıyor. Buraya kadar bir marka değeri yaratmak adına yapılanları konuştuk ama Cumartesi gecesi Galatasaray-Fenerbahçe maçı tüm bu çabaların boşa çıkabileceğini gösterdi. Türk Telekom Arena’daki skorboard nasıl olur da maç süresini doğru göstermez, 50 saniye sapar? Hakemin kolunda saat olmasa maç olması gerekenden daha uzun oynanacak. 4. hakemin oyuncu değişikliği sırasında yanlış tabela kaldırması da komikti ama skorboard saatinde yaşanan sorun kadar önemli değildi. Zeminler zaten dökülüyor, ışıklandırmalar zaten problemli buna şimdi bir de saat sorunu eklendi... Stadyumlar kulüplere geçtiği için Türkiye Futbol Federasyonu’nun yapabilecekleri sınırlı. Bu arada Federasyon’un amatör ligleri de ekleyince her hafta yaklaşık bin civarında maç oynattığını düşünecek olursak skorboard saatiyle falan da uğraşmaması gerekiyor. Uzun lafın kısası şu, Digiturk futbolun marka değeri için uğraşıyor ama parayı alan kulüpler hem yan gelip yatıyor hem de aldıkları parayı son derece kötü kullanıyor. 

Ekip çalışıyor

Geçen Cuma Kurt Seyit ve Şura’nın setine rastladım Belgrad Ormanı’nda.

Reytingleri isteneni veremeyen, sallantıda olan bir dizinin setine moral bozukluğu ne kadar yansımış diye durup biraz seyrettim.

Motivasyon eksikliği bir miktar soruna yol açmıştır diye düşünüyordum ama yanılmışım. Kayıt başlayıncaya kadar son derece ciddi çalışan bir set ekibi gördüm. Dikkatimi çeken bir başla nokta daha oldu. Büyük projelerde beklenen sonuç gelmeyince bütçe kısıtlamaları olur. Set için gelen kamyon sayısına baktım Fatmagül’ün Suçu Ne için gelen kamyon sayısından fazlaydı. Eleştirilebilecek tek konu setin yürüyüş parkuruna fazla yakın kurulmuş olması ki bu da çalışanların işini zorlaştırmaktan başka bir zarar vermez diziye. O çabayı görünce, dizinin haline üzülmedim desem yalan olur...

İpek döndü

Yüzleşme Cine-5’te sevdiğim programlardan biriydi. Geçen sezon tatile beklediğimden erken çıktı neyse ki şimdi geri döndü. Bu akşam ekrana gelecek ilk bölümün konuğu Esra Erol. Burada bir Esra Erol parantezi açmam lazım, geçenlerde kamu yararına çalışan bir sivil toplum kuruluşundan yetkililerle konuşuyordum.Esra Erol’un bu piyasada çok yaygın olan “her şeyden bir kar elde etmeliyim” duruşunun aksi bir duruşta olmasından çok etkilenmişler, dakikalarca anlattılar. Yüzleşme ilk bölüm konuğu da gayet iyi.  Bu köşede İpek Tuzcuoğlu’nun olgunluk döneminde ekranlarda çok daha sık yer alması gerektiğini defalarca yazdım geçen sezon. Yazın yayına giren ve Atv’de başarıyla devam eden Diğer Yarım ve şimdi ekranlara dönen Yüzleşme... Bazı insanlar kamera önü için biçilmiş kaftandır ya, İpek Tuzcuoğlu da onlardan birisi ve gayet iyi gidiyor.