G20 ve küresel kýsýr döngü

Avustralya’da yapýlan G20 toplantýlarý vesilesiyle, ‘küresel gündem’ uzunca zamandýr deðiþmeyen baþlýklar etrafýnda yeniden ele alýnýyor. G20’yi de var eden küresel örgütler ve gündemin kriz baþlýklarýbüyük ölçüde bir kýsýr döngü oluþturmuþ durumda. Gelecek sene Türkiye’nin dönem baþkanlýðýný devralacaðý G20, küresel sorunlara BM Güvenlik Konseyi’ne göre daha katýlýmcý olmasý ümidiyle kurulmuþtu. Lakin küresel anlamda yaþanan liderlik ve vizyon sýkýntýsý G20’yi de benzer bir týkanmaya itmiþ durumda. Hatta 2012’de birçok G20 ülkesinde seçim yaþanmasý, G20’nin ‘G-Sýfýr’ baþlýðýyla tartýþýlmasýna yol açmýþtý.

Küresel anlamda milenyumun baþýndan beri bir geçiþ dönemi yaþýyoruz. Bu tespiti yapmayý mümkün kýlan ekonomi-politik ve siyasal kýrýlmalar artýk aþikâr hale gelmiþ durumda. Kapitalizmin, Kuzey açýsýndan zaman zaman ‘sonbahar’ olarak da adlandýrýlan ve en renkli yýllarý olarak kayda geçen 1990’lar sonrasý, yapýsal bir kriz döngüsü farklý formlarda kendisini hissettirmeye baþladý. Yaþanan kýsýr döngüyü kýracak iki unsur bulunuyor. Birincisi, ilan edilmemiþ Kuzey-Güney ekonomik geriliminin nasýl yönetileceði, önümüzdeki yýllarda modern dünya sistemindeki maliyetlerin þiddetini belirleyecektir. Ýkincisi ise II. Dünya Savaþý düzeni içerisine inþa edilmiþ küresel farz edilen kurumlarýn güncellenmesi.

Aslýnda her iki kriz baþlýðý da uzunca bir zamandýr küresel gündemi meþgul etmekte. Lakin 2001 sonrasýnda, beklenenden çok daha hýzlý siyasi ve iktisadi kýrýlmalar yaþanmasýndan dolayý krizin derinliði artmýþ durumda. Özellikle 11 Eylül sonrasýnda iþgallerle baþlayan siyasi kýrýlmalar ve 2008 mali krizinin küresel ekonomik krize dönüþmesi, 21. yüzyýla dair beklentileri ciddi anlamda güncellemiþ durumda.

Gelinen son noktada, ne ekonomik ne de siyasi olarak küresel vizyonu sürükleyecek liderlik ve krizlere müdahale edecek kurumsal mekanizmalar da ortaya çýkamýyor. Bu tablonun ortaya çýkmasýnda, küresel sistemin geçen yüzyýlýn þartlarýnda oluþan II. Dünya Savaþý düzeninin kredisini tüketmesi gerçeði bulunuyor.

Týkanmanýn aþýlabilmesi için, öncelikle ‘Güney’de yaþanan sermaye birikiminin sebep olduðu gerilimin Kuzey tarafýndan sindirilmesi gerekiyor. Bunun anlamý ise 20. yüzyýl küresel kapitalist sisteminin aktörlerinin çeþitleneceði, ölçek sýralamasýnýn deðiþeceði ve yapýsal jeopolitik sonuçlarý olacaðýdýr.

Bu durum salt bir projeksiyon deðil, aksine her yýl biraz daha somutlaþan bir gerçekçi hesaplama. Böylesi bir beklentinin ciddi anlamda akamete uðramasý içinse, “no boots on the ground” perspektifine yapýþmýþ aktörlerin büyük maliyetleri göze almalarý gerekiyor. Zira Güney’in kapitalist genleþmesinin kýrýlmasý, küresel baðýmlýlýklarýn üzerine oturan networkun zarar görmesi göze alýnmadan imkânsýzdýr. Bu ise karþýlýklý baðýmlýlýklarýn oluþturduðu çapraz üretim-finansman baðlarýnýn ortadan kalkmasý anlamýna gelir ki, ufukta böyle bir durum görünmemektedir.

Küresel dengesizliklerden bir denge devþirmiþ olan sistemin, cari düzeni sürdürmesi mümkün deðildir. Bu noktada; radikal bir düzen deðiþimi de, II. Dünya Savaþý tarzý bir müdahale olmaksýzýn hayata geçmesi de imkânsýz durmaktadýr.

Muhtemel çözüm, küresel ödemeler dengesinde fazla veren aktörlerin, mütevazý adýmlarla siyasal olarak da aktif hale gelmesiyle mümkün olabilir. Bunun anlamý ise Güney’in önce küresel üretim aðýnda, ardýndan da küresel örgütlerde daha adil bir arayýþa yönelmesi olacaktýr. Türkiye, G20 dönem baþkanlýðýnda, böylesi bir “üçüncü yol” için G20’yi platforma dönüþtürmeyi baþarýrsa, küresel anlamda ciddi bir tartýþmanýn önünü açabilir.