Galler Zirvesi’nin ardından

Bildiğiniz gibi Perşembe ve Cuma günü Britanya’nın Galler bölgesinde dünya siyasetinin akışı üstünde etkili olabilecek önemli bir toplantı gerçekleşti. Kuzey Atlantik İttifakı (NATO) üyesi 28 ülke ve ortakları muhteşem bir şatoda buluşup Ukrayna krizini, Afganistan’ın geleceğini, Rusya ile olan ilişkileri, hepsinden önemlisi de IŞİD tehdidi hakkında ne yapılması gerektiğini tartıştı.

Cuma akşamı yayınlanan 113 maddelik nihai bildiriyle de ittifak üyesi ülkeler aldıkları kararları dünyayla paylaştı. 65 yaşındaki örgüt bir yandan üyelerine olan sorumluluğunu saldırı olması halinde yerine getireceğini teyit ederken, diğer yandan da çevresinde oluşan yeni risklere karşı neler yapacağını, ne tür işbirliği alanları üstünde çalışabileceğini belirledi.

***

Toplantının kendisi kadar marjında gerçekleşen ikili ve çok taraflı görüşmeler de önemliydi. Türkiye açısından en önemlisiyse Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Obama arasında gerçekleşen ve uzun sayılabilecek olan görüşmeydi. 17 aylık aradan sonra buluşan liderler dışarıya yansıdığı kadarıyla samimi bir görüşme gerçekleştirdiler ve bu ay içinde bir kez daha buluşma kararı verdiler.

Görünen o ki İsrail, Mısır eleştirileri ve Ankara’daki Amerika büyükelçisine yönelik basın kampanyaları Obama yönetimi tarafından unutulmaya başlanmış, özellikle Gezi Parkı olayları sırasında derinleşen fikir ayrılıkları rafa kaldırılmış. Amerika bir kez daha müttefiki Türkiye’nin özgül ağırlığının farkına varmış. Bizi yine Batı ile Doğu arasında köprü olarak görmeye başlamış.

Umarız Ankara da bu vesileyle Washington’un kendisi için ne kadar önemli olduğunu görmüş, “model ortaklık” olarak tanımladığı ilişkinin içini doldurmanın, kendi beklentileri kadar ortağının beklentilerinin de ortaklığın sürmesi için önemli olduğunu anlamıştır. Çünkü bu ortaklığın bir daha sarsılmasına, siyasi düzeydeki ilişkilerin yeniden askıya alınmasına gerek yok.

Evet, Amerika ve Türkiye bundan sonra da her alanda aynı şekilde düşünmeyecek, çıkarları her zaman örtüşmeyecektir. İsrail’den tutun da İran’a karşı ikide birde uygulanmaya çalışılan yaptırımlara kadar pek çok konuda iki ülkenin çıkar ve beklentileri farklı olacaktır. Amerika bizi yönlendirmeye ve yönetmeye, mevsimsel hevesleri uğruna Rusya başta olmak üzere pek çok ülkeyle ilişkilerimizi çıkmaza sokmaya çalışacaktır.

Washington’a teslim olursak Ermenistan ile ilişkilerimizi normalleştirelim derken Azerbaycan’dan oluruz, Ukrayna’yı koruyalım derken Rusya ile kriz yaşarız, Irak’ın toprak bütünlüğü adına Irak Kürtleri ile olan ilişkilerinize zarar veririz. Kıbrıs’ta her devlet gibi Amerika da önce kendi çıkarlarını düşünür, bir yerlerde çözüm empoze ederse kendi beklentilerini karşılayacak çözümler empoze eder.

Ama Amerika ile ilişkimiz var, onunla ortaklık kurduk, buna da “model ortaklık” dedik diye ona teslim olmak zorunda değiliz. Fakat konuşmak, göz-göze bakmak, diplomatik ve siyasi ilişkileri derinleştirmek, Amerika’yı anlamak için çaba harcamak zorundayız. Ancak anlarsak onu yönlendirebiliriz, kendi çıkar ve beklentilerimizin yanında yer almasını, bize yakın durmasını sağlayabiliriz.

***

IŞİD ve sergilediği vahşet pek çok risk ve tehdit kadar fırsatlar da yarattı. Bu fırsatlardan biri de Amerika-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi fırsatıydı. Bence konjonktürün yarattığı böylesi önemli bir fırsatı iyi değerlendirelim, iki ülke arasında gerginlik, küskünlük yaratacak üslup ve açıklamalardan kaçınalım. Diplomatik enerjimizi gücümüzü arttırmak, etkimizi pekiştirmek, Amerika’yı yanımıza almak için harcayalım.

Hayal de kurmayalım. Hemen her konuda ve alanda Amerika ile pazarlık etmek zorunda olacağımızı unutmayalım. Kendi başına bırakırsak Amerika muhatap olduğumuz tüm sorunlarda bizden çok başkalarının çıkarlarını koruyacaktır.  IŞİD ile mücadelede bizi öne sürmeye çalışacaktır. Kıbrıs’ta Rumları kayıracak, Kafkaslarda Azerbaycan yerine Ermenistan’ı önemseyecektir. Ancak biz Amerika ile konuşamazsak tüm bunları çok daha kolay, çok daha rahat yapacaktır.