Bir milletin, bir medeniyetin en hassas, en dinamik kesimi hiç kuþkusuz âlimlerdir, aydýnlardýr. Onlar toplumlarýn gözü kulaðý mesabesindedirler. Muhtemel geliþmeleri, toplumu bekleyen kýsa ve uzun vadeli tehlikeleri, varlýðýna yönelik tehditleri henüz gerçekleþmeden, herkesten önce onlar sezerler. Bu sezgilerine dayanarak yöneticileri önceden uyarýr, gerekli önlemlerin alýnmasýný saðlarlar. Bazen de tarihin seyri içinde toplumlarýn kaçýnýlmaz olarak geçtikleri sosyolojik evreler baðlamýnda karþýlaþýlan durumlara cevap niteliðinde çözümler üretirler.
Bütün Ýslami ilimlere dair eserlerde herhangi bir ilmi disiplinin amacý ile ilgili olarak mutlaka bu deðerlendirmeyi destekleyen bir açýklamaya yer verilir. Örneðin kelam ilmine dair herhangi bir eserin baþýnda "Ýslami fetihlerden sonra Ýslam devletinin sýnýrlarý geniþledi, çeþitli kültürlere mensup milletler Ýslam dinini kabul ederek ümmetin arasýna katýldý. Bu insanlar doðal olarak eski inançlarýndan, kültürlerinden, geleneklerinden bazý kalýntýlarý Müslüman fikir dünyasýna taþýdýlar. Bunun neticesinde Müslümanlar ilk dönemlerde karþýlaþmadýklarý çeþitli sorulara cevaplar, türlü düþünsel sorunlara iliþkin çözümler bulma arayýþýna girdiler. Kelam ilmi bu arayýþlara bir cevap olarak doðdu" benzeri bir açýklamanýn yer aldýðýný görebilirsiniz.
Ýlim adamlarýnýn, aydýnlarýn bu öneminden dolayýdýr ki bir milletin, bir medeniyetin muhtemel tehditlere hazýrlýksýz yakalanmasýný isteyen düþmanlarý da, ilk önce sezgileri güçlü olan bu kesimleri bir þekilde malayani þeylerle oyalamak suretiyle devre dýþý býrakmayý hedeflerler.
Edward Said'in "Oryantalizm" adlý eserinde "Þark hakkýnda yargýlarda bulunan, Þark hakkýndaki kanaatleri onaylayan, referans olan, Þarký tasvir ve tedris eden, onu kendi anlayýþýna göre bir yere konumlandýrýp yöneten, kýsacasý ona hâkim olan, onu yeniden kuran, onun amiri olan Batý'nýn kurduðu bir müessesedir " dediði Oryantalizm (Müsteþriklik) de bu tanýmda iþaret edilen amacýný gerçekleþtirmek için ilk olarak bu kesimleri hedef almýþtýr.
Oryantalistler ilk olarak Ýslam âlemine toplumlarýn dinsel, mezhepsel, etnik, dilsel özelliklerini merak eden araþtýrmacýlar kýlýðýnda geldiler. Gayet masumane bir adýmdý. Müslüman âlimlerin ilgisini çekmeleri son derece doðaldý bu yüzden. Söz gelimi Ýslam coðrafyasýnda herhangi bir bölgeyi araþtýran bir oryantalistin mutlaka ona yol gösteren, çeþitli konulara iliþkin merakýný gideren yerli bir âlim dostu vardýr. Örneðin Rus Kürdolog Aleksandr Jaba'nýn en büyük kaynaðý Mela Mahmûdê Bazîdî idi. Fransýz müsteþrik (oryantalist) Henry Corbin de Allame Muhammed Hüseyin Tabatabai ile yakýn dosttu. Müslüman âlimlerle kurduklarý bu iliþki kuþkusuz onlarýn iþlerini kolaylaþtýrýyordu. Ýþlerine yarayacak malzemeler kendiliðinden akýyordu bir bakýma. Sonra bu bilgileri alýp üniversitelerinde ilmi disiplinlere dönüþtürdüler. Bir kere Müslüman milletlerin dinsel, mezhepsel, etnik, dilsel bütün inceliklerini öðrenmiþlerdi. Toplumlarýn zayýf ve güçlü taraflarýný biliyorlardý. Bu bilgilerle besledikleri ilmi disiplinlerini ordularýnýn önüne koydular ve onlar da bu bilgiler kýlavuzluðunda Ýslam dünyasýný iþgale koyuldular.
Bu ikinci aþamada Müslüman âlimlerin dikkatini iþgalden baþka bir tarafa çekmek için oryantalistler Müslümanlarýn son derece hassas olduklarý konulara deðinen açýklamalar yapmaya baþladýlar. Deyim yerindeyse âlimlerin bam tellerine dokundular. Örneðin Peygamberimizin eþlerinin sayýsýný, daha özel bir konu olarak Hz. Aiþe'nin yaþýný, evlatlýðýndan boþanmýþ Zeyneb bint Cahþ ile evlenmesini veya birden fazla kadýnla evlenmeye ruhsat verilmesini dillerine doladýlar. Doðal olarak âlimler dini savunmak refleksiyle bunlara karþý harýl harýl reddiyeler yazmaya baþladýlar. O sýrada Ýslam coðrafyasý hallaç pamuðu gibi atýlýyordu, her tarafý iþgal ediliyordu, yer altý, yer üstü zenginlikleri talan ediliyordu, petrol yataklarý tespit edilip çýkarýlma hazýrlýklarý yapýlýyordu. Sorun deðildi, neticede âlimlerimiz dinlerini kahramanca savunmuþlardý!
Müslümanlarýn zaafýný tespit etmiþlerdi bir kere. Mesela herhangi bir zaman diliminde durduk yere Müslüman ilim ortamýna modern zamanlarda Ýslam dünyasýný hangi anlayýþla yöneteceksiniz diye bir soru atýyorlardý. Derhal Hindistan'dan, Mýsýr'a, Baðdat'tan Ýstanbul'a eli kalem tutan herkes devlet yönetimine iliþkin "tarz-ý siyaset" bulmanýn peþine düþüyordu. Osmanlý ulemasý, münevveri "üç tarz-ý siyaset"le meþgul iken Balkan savaþlarý patlak veriyor ve neredeyse bütün balkanlar elden çýkýyordu. Ulemamýz, aydýnlarýmýz uygulamaya hazýr bir siyaset tarzý bulmanýn coþkusunu yaþýyordu o sýrada. Sorun þu ki, tarz-ý siyaseti uygulayacak bir zemin kalmamýþtý artýk.
Birinci cihan harbinde Ýstanbul'un iþgal edilmesinin öncesinde Anglikan kilisesi Ýslam dünyasýna yukarýda oryantalistler tarafýndan ortaya atýlan sorulara benzer bir takým sorular içeren bir bildiri yayýnlamýþtý. Yine dünyanýn dört bir yanýndaki Müslüman âlimler savunma refleksiyle reddiyeler yazma kuyruðuna girmiþlerdi. Öfkelerini iyice dindirdikten, enerjilerini tamamen tükettikten sonra hilafetin baþkentinin iþgal edildiðini görmüþlerdi ama iþ iþten geçmiþti.
Strateji ayný olsa da bugünkü süreç yukarýda deðindiðimiz þekilde geliþmiyor. Bir önceki yazýmýzda belirttiðimiz gibi Oryantalistler doðrudan meseleye müdahale etmiyorlar artýk. Çünkü Ýslam dünyasýnda ulema, oryantalistlerle kurduklarý iliþkide her seferinde kaybeden taraf olmanýn kabahatini kendi aymazlýðýnda arayacak yerde doðrudan doðruya dinin kendisinde arýyor. Ulemanýn kendisi bizzat garpzededir artýk.
Bu yüzden son yýllarda bazý hocalarýn, aydýnlarýn tarihsellik, geleneksellik, modernlik... þu veya bu isim altýnda dinimizle, dinimizin pratiði ile ilgili suçlayýcý deðerlendirmelerine cevap yetiþtirmek için uðraþan ilim ehlinin dikkatli olmasý lazým, bir yerlerde bir parçamýz koparýlýyor olabilir.
Aslýnda tarihsel hezimetin kabahatini kendilerinde arayacaklarýna dinde arayan bir kýsým garpzede hocalarýn bir an önce ilimlerini baþlarýna almalarý gerekir. Yoksa bu self oryantalizmle gidecekleri fazla bir yer yoktur. Deðilse, gümrüklerinde itibar sefaleti yaþadýklarý Batýlýlardan þikâyet etmelerinin bir faydasý olmaz.