Uzun yýllardýr hemen her seçimin gizli ya da açýk gündemi ‘Türkiye’nin bölünmesi’ tartýþmasý. Bunu samimi bir kaygý olarak gündeme getirenleri anlamak elbette önemli. Fakat böyle bir tezi siyaseten kullanýp öne sürmek, bambaþka sorunlara kapý açýyor.
Birilerinin böyle bir hedefi, uðruna kendilerini adadýklarý bir gayeleri varsa, onlara söylenecek sözü sona býrakalým. Ancak ‘bölünme’ baþlýbaþýna ciddi bir konudur ve bunu bir þekilde gündeme getiren herkesin, kelimenin tam anlamýyla aðzýndan çýkaný kulaðýnýn duymasý gerekir.
Toplumsal hafýzada, istediðiniz yerden alýn farketmez, bölünme korkusu daima canlý ne yazýk ki. Beylikler dönemi ya da Osmanlý Beyliði’nin yüzyýllýk çabasýnýn 1402 Ankara Savaþý sonrasýnda heba olmasý; daha yakýn tarihte devasa imparatorluðun adým adým parçalanmasý. Bunlarýn bir tarih bilinci oluþurken zihinleri etkilememesi düþünülemez.
Öte yandan Birinci Dünya Savaþý’nýn ardýndan þekillenen ‘ulus devlet’ modelinin, aradan bir asýr geçmeden iflasý; Türkiye’nin imparatorluk döneminde bir þekilde irtibatlý olduðu alanlarda yaþanan çözülme (Irak ve Suriye gibi); tüm bunlarýn da bölünme ya da kaybetme korkusunu derinden derine beslediði de çok açýk.
Burada asýl sorun, tüm bu korkularý, tarih bilincine yansýyan kaygýlarý, bugün Kürt ayrýlýkçý hareketinin ortaya koyduðu tezler üzerinden canlý kýlmak, öne çýkarmak ve bununla siyaseti esir almak.
Bunun sorun olmasýnýn birkaç nedeni var. Kuþkusuz ayrýlýkçý diye tarif ettiðimiz Kürt hareketinin, bir þekilde özerklik ya da baðýmsýzlýk tezleriyle, kendi tabanýna mesaj vermekten tutun, pazarlýk gücünü artýrmaya kadar bir dizi hedefi olabilir. Hatta aralarýnda böyle bir ayrýlýðý ciddiye alanlar da olabilir.
Ancak ne dünyanýn, ne bölgemizin, ne de Türkiye’nin dinamikleri ve gerçekleri böyle bir bölünmeye ya da ayrýþmaya uygun görünüyor. Aksine doðru ve akýllý bir strateji ile, Türkiye’nin tam da bölünmeye konu olan Kürtlerle daha geniþ bir coðrafyada ittifak etmesinin önü hala ve sonuna kadar açýk.
Böyle bir durumda sürekli olarak bölünmeden bahsetmek, toplumu ve siyaseti böyle bir kaygýyla esir almak, gerçeði yansýtmýyorsa, bir baþka gerçeðin veya operasyonun parçasý olmalý. Bir yandan ülke siyasetini elinde tutmak, diðer yandan da az önce bahsettiðim ititfakýn önüne geçmek. Baþka bir ifadeyle Türkiye’nin giderek artan gücünü ve nüfuzunu kýrmak.
Demek ki þöyle bir tespit yapabiliriz. Bölünmeyi vazgeçilmez bir gaye olarak ortaya koyan ve Kürtler adýna ayrýlýk ya da baðýmsýzlýktan söz edenlerle; sürekli olarak bu bölünmeyi gündeme getirerek tehdit siyaseti güdenlerin tuhaf bir buluþma noktasý var.
Bu coðrafyada Kürtler adýna konuþtuðunu iddia edenlerle, sözümona onlarýn bu tezlerine cevap olarak siyasi duruþ sergileyenler; sonuçta ayný yerde buluþuyor. Tuhaf mý, elbette deðil. Önemli mi, asla. Çünkü coðrafyanýn kaderi eninde sonunda tecelli edecek, Kürtlerle kaderimizin bir ve bütün olduðunu biz istemesek bile hepimize öðretecek.
Yani sözün kýsasý, gayesi bölünmek olanlara veya onlarýn karþýsýna dikilip böldürmeyiz diye sahne alanlara kötü bir haberimiz var. Ýsteseniz de olmayacak.
Þöyle bir alýntýyla bitirelim. Büyük usta Chesterton þöyle yazmýþtý: ‘Masallar çocuklara ejderhalarýn var olduðunu anlatmaz. Çocuklar zaten ejderhalarýn var olduðunu bilirler. Masallar çocuklara ejderhalarýn öldürülebileceðini anlatýr.’