Urfa’dan dönüþte, ‘nice yorulduðum ayakkabýlarýmdan deðil, ayaklarýmdan belli idi’, vücudun kýrgýnlýðý bir ‘gribal’ enfeksiyona dönüþtü ve “...bir soðuk, bir garip, bir mavi sýzý/alev alev sardý her tarafýmý.” Bu havada, havadan sudanþeyler konuþayým diye düþünürken, “lambalar eðrildi”, “aynalar akrep meleði” oldu birden. Bir ‘gölge’ belirdi ve “eþsiz bir lamba” haline bürünüverdi. Yazýma da ýþýk tutan bu oldu. Ýþte, bugün size bu eþsiz lambalardan biriyle hatýrlatmalarda bulunmak istedim ben de. Mustafa Akkad. Tanýdýnýz mý?
Mustafa Akkad, henüz genç bir delikanlý iken amacýný çoktan belirlemiþtir, eðitimine, hayatýna bir baþka ülkede, belki kendi sürgününde devam etmek ister. Sinema endüstrisinin baþkentinde, Amerika’da... Babasý, genç Mustafa’nýn bu hayaline iþtirak ederek, belki meçhule, kalbindeki tüm sürgünlerden azad olacaðý yere, Mustafasý’nýn seçtiði ‘hicret’ yerine gönderir. Elinde 200 dolar ve bir Kur’an’la... Hiç bir planlama yoktur, sadece genç Mustafa’nýn kafasýna koyduðu bir þey vardýr. Kendisi yýllar sonra açýklar amacýný. Ýslam hakkýndaki gerçekleri anlatabilmek. Baþarýr da. Kaliforniya Üniversitesi’ne kaydolur ilkin ve birinci olarak mezun olur. Hollywood macerasý baþlar. Sam Peckinpah ile tanýþýr ve onun tedrisinden geçer. Bugün biz onu “Çaðrý ve Ömer Muhtar” filmlerinin unutulmaz yönetmeni olarak biliriz ama Amerikalýlar onu “Hallowen serisinin büyükbabasý” olarak tanýr ve büyük saygý duyarlar. Serinin efsane yapýmcýsýdýr zira. Cadýlar Bayramý’ndan Çaðrý filmine uzanan maceralý bir öyküdür onunkisi. Hayatýnýn son demlerini ‘Salahaddin Eyyubi’ ve “Fatih” filmi için harcar ama o ‘eþsiz lamba’ 2005 yýlýnda baþka bir yerde aydýnlanmak üzere söner. Anlatmaya çalýþtýðý gerçeklerin aksine, sözümona Ýslami (!) bir örgütün üstlendiði bombalý eylemde hayatýný kaybeder. Ne kadar manidar deðil mi? Yeni neslin bu hayattan ve sondan almasý gereken dersler olduðunu düþünüyorum.
Rating Otu
Ýþte bu ‘bomba’ her gün baþka baþka þekillerde patlamaya devam ediyor. Üstelik çok daha parça tesirli þekilde. Beyaz ekrandan, peliküle dolanlardan bahsediyorum. Yýlda yüzlerce ‘film’, bir o kadar ‘dizi’ için motor deniyor. Ama bir sorun var. Senaryo yok. Kurgu yok. Anlatým yok. Yönetmen yok. Ýçerik yok. Çok mu ileri gittim? Kusura bakmayýn. Birkaç istisna var, ama, bu topraklarýn içeriðini, deðerini farkeden yok. Bir ‘Akkad’ yok. Batýda doðuyu anlatan bu adamdan, ‘bu topraklarý bu topraklara’ anlatacak adamdan yok. Bu birincisi ve baðlantýlý olarak diðeri ise þu soru, mesela ‘Breaking Bad’i, ‘Elementary’i seyreden bir izleyici, baþka bir Türk dizisini seyredebilir mi? Kurguya montaj, senaryoya ‘þundan biraz, þuraya bir tutam rating otu’ þeklinde bakacak olursak sanýrým hayýr. Cevap ise kliþeden geliyor, rating sistemi. Tamam, gerçeklik payý da var, ama buna sýðýnmak da biraz insafsýzlýk ve kaçak güreþmek olmuyor mu? Test edin isterseniz, A dizisini 30 dk seyredin, B dizisinin ortasýndan 20 dk devam edin, C’nin son 10 dakkasýyla birleþtirin, bir fark olmadýðýný, onlarca dizide ayný þeyi, tek bir diziyi izlediðinizi göreceksiniz. Bu ‘seyirci böyle istiyor’ demekle izah edilecek bir denklem deðil. Bu þekilde davranýlýrsa matematiði olmaz elbette. Ama, ‘Gayri safi milli hafsalamýzda’ sýkýntý olduðu gerçek. Peki, bir gün seyirci ‘artýk bunu istemiyoruz’ dediðinde, cevap verilebilecek mi? Yakýnda diyecektir de.
Kanallarýn pusulasý kayýp, içerik yok...
Bu iþ para iþi tamam, ama en yüksek bütçeli dizilere baktýðýnýzda ve bunun tutmadýðýný gördüðünüzde senariste verilen para azdý, o yüzden mi böyle oldu diyeceðiz? Bölüm baþý alýnan paralar az buz deðil ki. Demek ki para sorunu yok. Plato diyorsak, alýn size Kocaeli’nde plato var mesela, baþka yerlerde de, yeter ki sorun o olsun. O zaman, gerçek sorunlardan bahsedelim, kaçmayalým.
‘Yaratýcýlýkta’ ve ‘seyirciye verilen deðerde’ sorun var. Herkesin senaryodan, aynýlýktan yakýndýðý, herkesin ‘bu bizi ve deðerlerimizi anlatmýyor’ dediði bir ortamda ortaya ‘etkili’ ve ‘seyredilebilir’ bir þey çýkmamasý, üzerinde düþünülmesi gereken bir sorun. Alelade, kurgudan habersiz, kendini taklide vurmuþ, sallarým yazarým alýrým bölüm baþýný diyen, araþtýrmadan yoksun, bulduðunu aktarmaktan araz, yýllanmýþ ama belli bir þablona baðlý, ezberden çalýþan senaryocular. Senarist demiyorum, senaryocu, köfteci gibi bir þey, ayný tarif yýllarca iþ yapsýn isteniyor. Hepsi deðil tabii. Ama sektör böyle bir sektör deðil, kaldýramaz ki bunu.
Yapýmcýlarýn ve kanallarýn bakýþ açýsýný deðiþtirmesinde, parayý taklitte deðil, akýllýca ve yaratýcý iþlerde kullanmasýnda ve sektörü teþvik etmesinde; senaryocularýn senarist olup, yaratýcý olup ‘pazarlama’ bakýþýna sahip olmasýnda, kurgudan iyi anlamasýnda, derinlemesine araþtýrýldýðýnda ne kadar enfes içeriklere sahip olduðumuzu görmelerinde, hafsalayý uyutmayýp çalýþtýrmalarýnda; yönetmenlerin iþe ‘Mustafa Akkad’ gibi bakmasýnda, yatýrýmcýlarýn bu iþe artýk el atmasýnda ve en çok da ‘seyircinin %60’ý aptaldýr’ yaklaþýmýndan kaçýnýlmasýnda fayda var. Hollywood çok uzakta deðil, 200’den fazla para da var, bir ‘amaç ve inanç’ lazým sadece, ondan mý uzaðýz ne?