Gazeteci dediðin 'milliyetsiz' midir?

Deðildir. Aslýnda bu konuda kütüphaneler dolusu kitaplar yazmýþ Amerikalýlar baþta “batýlý” akademisyenler sürekli, “bir gazeteci ne kadar milli kimliðini öne çýkarýrsa, o kadar profesyonellikten uzaklaþýr” vaazý verirler ama onlarýn derdi baþka, emperyalizm, milleti için düþünen gazeteci ister mi, hayýr!..

Zaten, “özerklik/baðýmsýzlýk” lafýyla herkese akýl verenlerin, iþ, kendi “milli çýkarlarý” söz konusu olduðunda neler yaptýklarýný da hep izledik. Amerikan medyasýnýn Körfez savaþlarý ile Afganistan iþgalinde izlediði çizgi açýktýr, Avrupa medyasýnýn kapýlarýna bir milyon mülteci dayandýðýnda ne hale geldiðini de gördük.

Gazeteci, laboratuvarda yetiþtirilmiþ, beynine çipler takýlýp piyasaya sürülmüþ bir robot deðildir, doðrudur, önce insandýr ve birinci derecedeki sorumluluðu ekmeðini-suyunu paylaþtýðý milletine karþýdýr.

Devlet için çalýþmak mesleki hatadýr

Gazetecinin “milli kimlikle” görevini yapmasýyla, “devlet için çalýþmasý” arasýnda hiçbir bað yoktur. “Milli kimlik” aksine, devleti yöneten siyasi ve bürokratik kadrolarýn yakýn takibe alýnmasýný gerektirir. Mesela, Manisa’da peþ peþe yaþanýlan asker zehirlenmeleri, bugün, gazetecinin bir numaralý takip konusudur, “ortaya çýkartacaðým bazý gerçekler, birileri tarafýndan algý operasyonuna malzeme yapýlýr mý” diye düþünemez, üzerine gider, kim sorumluysa ortaya çýkarýr.

Gazetecinin “milli” olmakla “devletçi” olmak arasýndaki o çok ince çizgiyi korumasý gerekir.

Milletin ay-yýldýz bayraðý altýnda yaþamaktan mutlu olduðu devletin bekasý ve güçlenmesi, bu hassas dengeye baðlýdýr.

Özgür gazeteciliðin olmadýðý, eleþtirinin yaþanmadýðý sistemler çürümeye ve beklenmedik anda çöküþe mahkumdur.

Sözüm “muhalif” meslektaþlara: “Milli” olabilirsiniz...

Sözüm “hükümeti destekleyen” meslektaþlara: “Milli” çizgide yürürken sakýn “devletçi” olmayýn!..

Erdoðan’ýn medya iftarýndaki o söz ortada kalmasýn, iyi bir pusula olsun: (FETÖ ile mücadele) Bu sürece gelene kadar bizim de eksiklerimiz, yanlýþlarýmýz olmuþ olabilir. Fark ettik, þimdi de üzerine üzerine gidiyoruz.

Devletin en üst makamý bu kadar olgun bir özeleþtiri yaparken, gazetecinin rotasýný güncel siyasetin zemininde belirlemesi tabii ki, yanlýþtýr.

Önce 'milli mutabakat', sonrasýnda tartýþýrýz

Türkiye’nin DEAÞ’a yardým ettiði iddiasý, siyonist-neo/con palavrasýdýr. “Gerçek gazeteci” bunu görür, arkasýndaki algý operasyonunun nereye varacaðýný bilir, karþý durur, emperyalist mahfellerin iddialarýndan yola çýkýp fantezi üretmek de “muhaliflik” deðildir. Seçimle bakanlýk makamýna oturmuþ bir siyasetçinin Hollanda’da karþýlaþtýðý muamele, gazeteciye göre belli bir siyasete deðil, “millete karþý” gerçekleþmiþ saldýrýdýr, yapýlandan “iþte bu hale düþtünüz” laflarý çýkarmak asýl düþkünlüktür. “Kýrmýzý fularlý kýz” için övgüler yazýp þehit muallime Aybüke Yalçýn için susarsanýz, bunun “millete” hesabýný vermek zordur. 20’li yaþlarda kahraman vatan evlatlarý daðlarda þehit düþerken, PKK’ya kapý aralamak, 15 Temmuz þehitlerinin anýlarý tazeliðini korurken FETÖ için “maðduriyet edebiyatýna” kendini kaptýrmak “fikri hür/baðýmsýz gazetecilik” örnekleri de deðildir.

Erdoðan,medya temsilcilerine yaptýðý konuþmada, “Hükümetimizle gerek þahsýmla, ne konuþuyorsam, ayný þeyi konuþmak zorunda deðilsiniz ama bir þeyi özellikle rica ediyorum o da þudur: Yerli ve milli olarak ülkemizin ve milletimizin menfaatinin olduðu yerde bana göre diðerleri teferruattýr. Buna bizim dikkat etmemiz lazým”  sözleriyle “beni destekleyin” demedi, bir “milli mutabakata” yol açmaya çalýþtý, önemlidir.

'Jurnalcilik', aktivistliktir, gazetecilik deðil

Seçmenin oy tercihleri karþýsýnda, sýrtýný dayadýðý “mahalle” için umutsuzluða kapýlýp, gazeteciliði, siyasi aktivistliðe dönüþtürenler oluyor, izliyoruz. FETÖ imalatý sakýzý çiðneyip, milletin ayaðýnýn ucuna tükürmeye çalýþanlar da var, emperyalist mahfellerde el üstünde tutuluyorlar. Emperyalizmin millete dönük “100 yýllýk hesaplaþmasýnýn” kullanýlýp-atýlacak aktörleri olmayý da tercih ediyorlar, ama gerçek, “jurnalcilikle” gazeteciliðin ayrý kavramlar olduklarýdýr.

Seçim sürecine tüm siyasi partilerin katýldýðý, Erdoðan’ýn meydanlarý dolaþýp sesi kýsýlana kadar milletten oy istediði bir sisteme “diktatörlük” derseniz, olmaz. (Hangi diktatörlükte muhalefet yüzde 48.6 oy toplamýþ, örnek gösterin)

“Yargý oligarþisinden”kaynaklý anti-demokratik süreç yaþanýyorsa, bunu oturur sonuna kadar tartýþýrýz, o ayrý iþtir.

Ama... Önce “millet...”