Gazeteci ne zaman taraf olur...

Meslek açýsýndan sorunlu bir dönemden geçiyoruz. Uzun süredir kendini gösteren kamplaþma, yeni cephelerin de açýlmasýyla özellikle yazarlar kesiminde sert tartýþmalarýn yaþanmasýna neden oluyor. Oysa, gazetecilik açýsýndan kriterler var, ana zemin iyi anlatýlýrsa, sokaktaki insan açýsýndan sorun berraklaþýr.

-Meþruiyetin yanýnda olmak...

Açýk ifade edeyim, meslek yaþantým boyunca hiçbir parti ile kalýcý bir gönül baðý kurmadým, býrakýn bir partinin toplantýsýnda masalara çýkýp yeni genel baþkaný alkýþlamayý tercih eden gazeteci olmayý, bir derneðe bile üye olmadým. 

Meslek serüvenim, beni, iki kez, AK Parti’nin yanýnda yer almaya rotaladý...

Birincisi, 27 Nisan 2007 internet muhtýrasýnda... Ýkincisi, bugün yaþadýðýmýz kriz sürecinde...

Çünkü, bir gazeteci açýsýndan ana kriter “meþruiyetin” yanýnda yer almaktýr.

-Gazeteci, gölge oyunlarýndan nemalanmaz, hesap sorulamayacak örgütlenmelerin yanýnda yer almaz, o örgütlerin demokratik meþruiyet açýsýndan sorularla yüklü ataklarýný siyasetin doðal cilvesi olarak kabul etmez.

Vesayet olarak adlandýrýlan oligarþik yapýlanmalarýn demokrasi için aðýr tehdit oluþturduðunu bilir, tarafýný, günü geldiðinde hesap sorulabilir siyasi yapýlanmanýn yanýnda belirler. Demokraside gazeteci için tek gerçek siyasetin siyasi partiler eliyle yapýlmasýdýr.

Siyasete hariçten müdahale etmeye kalkýþan her güç, kimliði ne olursa olsun, anayasal suç iþler. Ordu, TÜSÝAD veya camia, gazeteci için fark etmez.

-27 Nisan’dan bugüne...

27 Nisan Muhtýrasý gündeme düþtüðünde 24 TV’nin Ankara Temsilcisi’ydim. Ýlk dakika itibariyle, ordunun bu giriþimi karþýsýnda net tavýr aldým, yarýn ne olur diye düþünmeden, esas olanýn “demokratik meþruiyet ve millet iradesi” olduðunu savunarak yayýna girdim. Can Paker’in o yayýnlardan etkilenerek açtýðý telefonu unutamam: “Yarýn tanklar Ankara’ya girerse, canlý yayýnda tankýn üzerine çýkacakmýþ gibi konuþuyorsun ekranda” dediðinde, “Canlý yayýný sürdürürüm ama tankýn üzerine çýkacak ben deðilim, siyasilerdir” diye yanýtladýðýmý dün gibi hatýrlýyorum.

4 Marta 1994 günü, Leyla Zana ve arkadaþlarý Meclis’in bahçesinden polis tarafýndan toplandýklarýnda, STAR’ýn 17.00 bültenine çýkýp canlý yayýnda “Bugün buülkede adý konulmamýþ bir darbe oldu” dedim ve günümüzde yurtdýþýnda yaþayan patronun babasýnýn bizzat arayarak, “Kendine acýmýyorsun, bari bize acý” dediðini de hep hatýrlarým. Gazetecilik , günü geldiðinde, fikirlerine katýlmadýðýnýz merhum Orhan Doðan’ýn, meclis bahçesinde polis aracýna kafasýndan bastýrýlarak konulmasýna, “demokratik meþruiyet” açýsýndan karþý çýkmaktýr.

-Erdoðan hepimizi uyarýyor...

Ülkenin Baþbakaný, devletin güvenlik ve yargý sisteminin içine sýzmýþ bir yapýlanmadan ve bu yapýnýn da sinsi bir planla devleti ele geçirerek, sokaktaki insana sormadan karakterini deðiþtirmeyi hedeflediðini söylüyor. Bununla da kalmýyor, böceklerden, yasadýþý dinlemelerden, þantaj kasetlerinden hatta casusluktan söz ediyor. Bu, önemlidir.

Benim siyaset sözlüðümde bu tür bir yapýlanma “faþizm” demektir. Yargý ve güvenlik güçlerini kontrol altýna alýp, meþru siyasetle hesaplaþmaya kalkýþan bütün hareketler faþisttir.

Faþizm açýsýndan halkýn iradesi deðil, kendi oligarþik yapýsýnýn çýkarlarý önemlidir. Baþarýrlarsa, kendilerinden olmayanlarý dýþlar, hayat hakký tanýmazlar.  Pekiyi, bu denklemde, Türkiye’nin “sol siyaseti” nerede? Liberalleri, pek ünlü “Beyaz Türkleri...” Neredeler? “Sol” denilen parti garip seçim ittifaklarýnýn peþinde, liberaller gizli yapýlanmayla uyumda, TÜSÝAD’ýn son açýklamalarýndan anladýðýmýz kadarýyla “Beyaz Türkler” de bir kez daha faþizme “yeþil ýþýk” yakýyor...

-Yolsuzluk meselesi...

Aklý baþýnda iktidar yolsuzluk iddiasýný ört-bas etmenin siyasi intihar olduðunu bilir. Zaten, halk, iktidarýn yolsuzluða bulaþtýðýna kanaat getirirse, gider sandýkta gereðini de yapar. Bu demokrasinin normal sürecinde iþleyen bir mekanizmadýr, gazeteci de süreci bir “bekçi köpeði” gibi yakýndan izler. Bunu tartýþmýyoruz.

Tartýþtýðýmýz, bir “neo-faþist” hareketin büyük sermaye çevrelerini, medya patronlarýný ve sesi yüksek çýkan düþünce insanlarýný kontrol altýnda tutarak demokratik rejime karþý  saldýrý gerçekleþtirdiðidir. Ýktidarýn, iþin bu noktaya gelmesi nedeniyle daha net bir “öz eleþtiri” yapmasýný, bu yapýlanmaya dönük önlemlerdeki  aksaklýklarý anlatmasýný beklememiz doðaldýr.

Bir gazeteci olarak, telaþlý deðilim, ama, “alarmdayým...”