Hemen kendisi hakkýndaki düþüncemi söyleyeyim: Kalýbýnýn adamý deðil.
Eskiden, “Delikanlý bir yaný var” derdim ve müdanasýzlýðýný bu tavrýna yorardým.
Deðilmiþ.
Kendisi de, kardeþi de, bir baþka gündemin, bir baþka mecburiyetin ürünüymüþ.
Bir de ego tabii... Bu memlekette “sözü dinlenir adam” dendiðinde, ilk bu ailenin akla gelmesi istenir ve beklenir... Bu ailenin; yani “Altan” ailesinin... Sistemler üstü insanlardýr; masundurlar, haklýdýrlar, üstündürler. Neyin iyi, neyin kötü olduðuna bizim adýmýza karar verecek ferasette ve zekâdadýrlar.
Bir de, “kötü”dürler tabi.
Diðerlerini sýnama þansýmýz olmadý ama baba Altan’ý (merhum Çetin Altan’ý) 27 Mayýs darbesini alkýþlarken, Ahmet ve Mehmet olanýný da “iç savaþ” isterken yakaladýk.
Esasýnda hiç þaþýrmadýk.
Küçük olaný (yani Mehmet), “Ýç savaþýn kanlý cehenneminden geçmeden” bu iþlerin düzelmeyeceðini (Erdoðan’ýn alt edilemeyeceðini) yazýyordu ve PKK’ya akýl veriyordu (mealen aktarýyorum): “Erdoðan’la yapacaðýnýz dar çerçeveli barýþ size bir þey kazandýrmaz. IÞÝD’le mücadele ederek dünyanýn hayranlýðýný kazandýnýz. Büyük düþünün. Baðýmsýz devlet kurmayý gündeminize alýn.”
Büyük olaný da (yani Ahmet de), benzeri þeyler söylüyordu; kurtuluþumuzu “bize çok acý çektirecek büyük bir altüst oluþa” baðlýyordu. Birileri darbe yapacak, ya da iç savaþ çýkacak. Kaos ortamý iyice oluþtuktan sonra biz de “kurtuluþu” düþüneceðiz ve dolayýsýyla “Erdoðan’ý seçmemeyi” akýl edeceðiz.
Uzattýðýmýn farkýndayým.
Sözü, sanýklarý arasýnda Ahmet Altan’ýn da bulunduðu “Balyoz kumpas davasýna” getirmek istiyorum.
Balyoz’un, orduya kurulmuþ bir “kumpas” olduðu düþüncesine katýlabilirim.
Bu, Balyoz soruþturmasýnda adý geçen bazý kiþilerin darbeci olmadýklarý, darbeyi düþünmedikleri, “uygun þartlar” oluþtuðunda darbe yapmayacaklarý anlamýna gelmez.
Faraza Çetin Doðan...
Silivri’de tutuklu bulunduðu dönemde bile, hâlâ darbeci düþünceleri seslendiriyordu; “tepeleneceksiniz, ordu tepenize þimþek gibi inecek, sizi kahredecek” gibilerden laflar ediyordu, hatta bu laflarý gazetedeki köþesine taþýyordu.
Bana göre, “Balyoz seminer planý”, kriminal bazý durumlarý içeriyordu.
Fakat baþka bir þey oldu.
Daha doðrusu, sonradan baþka bir þey olduðunu istihbar ettik.
Fethullahçý polis ve savcýlar, kendi elemanlarýna alan açmak için, bu seminer planýný kullanýp bir “tasfiye hareketine” giriþtiler ve tereyaðýndan kýl çeker gibi yüzlerce subayý içeri týktýrdýlar. Bunu saðlayabilmek için de sahte delil ürettiler, insanlara iftira attýlar, tuzaklar kurdular. Kýsacasý, hedefe ulaþabilmek için iþlenebilecek her melaneti iþlediler.
Þimdi bu “melanetler” yargýlanýyor.
Hakkýndaki düþüncelerim olumlu olmasa da, bir Altan ailesi ferdini sanýk mevkiinde görmek rahatsýz etti beni. Bu çerçevede, bütün bir gazetenin (bütün bir Taraf müktesebatýnýn) yargýlanmasý gerekecek. Oysa konumuz “kumpas...” Asýl olarak, kumpasçýlarýn, arþiv hýrsýzlarýnýn, “sahte belge üreticileri”nin, bu belgelere göre soruþturma yapan “Emniyetçiler”in, bu Emniyetçileri dikkate alan hâkim ve savcýlarýn yargýlanmasý gerekiyor.
Siz “Yýldýray Oður 52 yýl ceza almalý, Altan ve Çongar hiç içeriden çýkmamalý” þeklinde iddianameler yazarsanýz, kimse tarafýndan ciddiye alýnmazsýnýz. Üstelik, kumpas davasýný sulandýrmýþ olursunuz.
Ýsmi geçen gazetecileri “belge imal ederken” yakaladýysanýz, amenna...
Örgütten para sýzdýrdýklarýna dair elinizde kanýt varsa, amenna.
Örgüt hiyerarþisinde yer alýyorlarsa, amenna.
Gazetecilik yapmýþlar sadece.
Bavulla gelen belgeyi, sormadan, soruþturmadan, doðruluðuna inanarak “deðerlendirmek” istemiþler.
Bugün anlýyoruz ki, kötü gazetecilik yapmýþlar ve birilerinin canýný yakmýþlar.
Her “kötü gazeteciliði” cezalandýrýrsanýz, dýþarýda adam kalmaz... Hürriyet, Cumhuriyet, Sözcü, T24 gibi mecralar kapanmak zorunda kalýr!