Gaziler, şehit arkadaşlarını sırtlarında taşırken...

17 Şubat günü Ankara’daki askeri servis araçlarına yönelik terör saldırısında hayatını kaybedenlerin sayısı 29 oldu. Saldırı, iki önemli gerçeğe ışık tuttu.

Birincisi, ABD tezlerine destek çıkanlar, bu saldırıdan PYD/YPG’nin sorumlu gösterilmesinden çok rahatsız oldular. Teröristin PYD’li çıkmasından endişe ettiler. ABD karşısında Türkiye’nin tezinin bu derece kuvvetle kanıtlanmasını hiç istemediler. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı “saldırıyı bir YPG üyesi yaptı” açıklamasından dolayı hedefe koydular. Zaman gazetesi “Canlı Bomba Neccar Değil, Abdulbaki Sömer. Suriyeli Değil Vanlı” diye manşet attı. Sözcü “Bombacı hain, YPG’li değil TAK’lı çıktı” diyerek adeta sevindi.

Mesele sonra anlaşıldı. İntihar bombacısı Abdulbaki Sömer’in, 16 yaşından beri Kuzey Irak’taki PKK kamplarında yetiştiği, oradan Suriye’ye geçtiği ve 2014’te Salih Muhammed Neccar ismine düzenlenmiş sahte Suriye kimliğiyle Türkiye’ye giriş yaptığı, biyometrik kimlik aldığı ortaya çıktı. Parmak izi o sahte isme aitti. Karşımızda aynı kişi vardı.

Zaten Türkiye’nin tezi de bu değil mi: Ha PYD, ha PKK... Ha PKK, ha HDP... Zaman ve diğer medya, neyi ispatlamaya çalışıyor, neden rahatsızlık duyuyor? Bu sorunun cevabını artık biliyoruz. Devlete karşı devam eden bölücü terör saldırısında, bütün kabahat Cumhurbaşkanı Erdoğan’da, AK Parti hükümetinde. PKK’ya laf yok, PYD’ye laf yok. Suriye’nin katil rejimine laf yok, ABD’ye, Rusya’ya, İran’a, İsrail’e laf yok... Her fırsatta, Cumhurbaşkanına, hükümete saldırı var...

Bu ne Erdoğan ve AK Parti düşmanlığıdır böyle... İsterse Türkiye parçalansın, isterse ABD, Rusya kazansın... Yeter ki Erdoğan gitsin, AK Parti bitsin...

Türkiye, yedi düvelin saldırısı altında. Küreselcilere çalışan içimizdekiler de Türkiye’ye yönelik psikolojik harbin yerli işbirlikçileri gibi cephe savaşı veriyor. İhaneti gölgelemeye çalışan, bölücü teröristleri değil de devleti, kendi vatandaşlarını katletmekle suçlayan akademisyenler de ihanete ortaktır. Onları destekleyen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı da, o vakfın Onursal Başkanı Fethullah Gülen de ihanet cephesiyle aynı fotoğrafın içindedir... Zaman’daki, “Suriyeli Değil Vanlı” manşetinin izahı nedir? Kimi aklamaya, kimi karalamaya çalışıyorsun? Ve bunu neden yapıyorsun? Bunun, himmetlerini alıp efsunladığınız insanlara ne faydası var?

İkinci acı gerçek, bir HDP milletvekilinin Van’da bombacı terörist için taziyeye gitmesi olayıdır. Bir terör saldırısı olmuş, siviller, masum insanlar topluca katledilmiş. Bunu yapan için hem de camide taziye evi açılıyor. HDP milletvekili, hem de Kürtlerin temsilcisi pozuyla, sanki katliamı Kürtler tasvip ediyormuşçasına, teröriste “Halk kahramanı” muamelesi yapıyor. Üstelik bunu; HDP’yi “Türkiye partisi” diye allayıp pullayanların, Demirtaş’a CNN Türk’te saz çaldırıp şirinlik muskası takanların gözünün içine baka baka yapıyor... O taziye evinde sadece PKK’lılar, HDP’liler yok. Onlara destek veren, laf söyletmeyenler de var...

Türkiye, bu millet; böylesi aşağılanmayı, bombalardan daha insafsız bu alçakça saldırıyı, bu kadarını kaldıramaz. Şehitler verirken, gaziler şehit arkadaşlarını sırtlarında taşırken, tabutların başında evlatların, anne babaların, kardeşlerin feryatları yükselirken bu millete bu zulüm çok ağır geliyor. İhanet edenlerin yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi olamaz.

HDP Kars Milletvekili ve parti sözcüsü Ayhan Bilgen bir de demez mi; “Olaya insan hakları bağlamıyla yaklaşıyoruz...”

Ankara’daki saldırıda hayatını kaybedenlerin insan hakları yok mu be insafsız? Yaptığın resmen iki yüzlülük. Sizin insan hakkından ne anladığınızı biz artık biliyoruz. Madem insan hakkı diyorsun, Ankara’da hayatını kaybeden masumlardan birinin cenazesine neden gitmiyorsunuz? Bir şehit askerin, bir şehit polisin cenazesine neden gitmiyorsunuz? Onlar insan değil mi?

Bize yalan söylüyorsunuz. Siz bu milletin yüzde 90’ının gözünde, hainlerle birlikte olanlarsınız... Sizin niyetiniz, bu topraklarda kardeşçe birlikte yaşamak değil. Siz, yabancıların vaatlerine kanarak bu ülkeyi bölmek, bu vatanı parçalamak istiyorsunuz.

Asla başaramayacaksınız, asla...