Gazi’nin bıraktığı yerden devam edeceğiz

Lozan, emperyalizm açısından bitirilmemiş bir savaşın “ateşkes” anlaşmasıydı, bunu, Sevr’i cephede yırtıp atan, yeni devletin sınırlarını sömürgeciliğin sonunu getirecek bir savaşla kendi iradesiyle çizen kadro biliyordu. 

O savaşın devamı, bugünün kuşaklarına denk geldi. Dıştan pervasız bir saldırı, içerden tahmin edemediğimiz büyüklükte ihanet yaşıyoruz.

Konu, “Erdoğan’ın başkanlık meselesini” aşmıştır. Erdoğan’ı “nefret hedefi” haline getiren bir dış plan, yerli işbirlikçileri üzerinden milli bağımsızlığımızı, toplumsal bütünlüğümüzü ve milli gücümüzün demokrasi zemininde serpilip yükselmesini önleme hedefindedir.

Bu, bir 2. Kurtuluş Savaşı’dır!..

Oligarşi, Soğuk Savaş yıllarında kurulan vesayet rejimindeki gücünü yakalamak, ülkeyi, kağıt üzerinde bağımsız ama dış çevrelerle işbirliği içinde“fiili sömürge” olarak kullanma girişimini en tehlikeli boyuta taşımıştır.

Büyük sermaye gruplarının ve liderleri Amerika’da yaşayan hareketlerin ellerindeki medya gücü üzerinden sürdürdükleri algı operasyonu, bu plan çerçevesinde ülkenin parçalanmasını, milli birliğimizin yok edilmesini, ülkenin iç savaş-darbe sarmalına girmesini öngördüklerini göstermektedir.

Bir milletin karşılaşacağı en büyük felaket, aydınlarının ihanetidir!..

Sistem, kendi Ali Kemal’lerini yaratmış, Gazi Mustafa Kemal’in “kurtuluş/kuruluş günlerinde” sesi haline gelen bir gazete bile, bugün, onların eline düşmüştür. O gazetenin, Kandil’in sesi olan bir gazeteyle aynı başlıkta çıkması, yüksek düzeyde alarmdır..

Gazetenin gerçek emekçilerini tanırım, yurtsever insanlardır, Gazi’nin mirasının manşetinde Kandil’in propagandasını görmektense ölmeyi tercih edeceklerini de bilirim.

‘Kuvva ruhu’na dönüş

Cumhuriyet’in Özgür Gündem gazetesiyle aynı başlıkta çıkması, büyük sermaye gruplarının sözcülüğünü yapan ve kendine “merkez medya” dedirten grupla, liderleri Amerika’da yaşayan yayın organlarının benzer yaklaşımından farklı bir durumdur. Oligarşik vesayetin sözcüleriyle bir örgütün yayın organlarından beklediğimizi o manşette görmek hepimizi sarstı...

Artık, dış saldırı-iç işgal çizgisinde gelişen bu komploya karşı “kuvva ruhu”na dönüş zamanıdır...

Üzüntü veren, siyasetin “milliyetçi” kanadının yürütülen algı operasyonlarına teslim olup, “Erdoğan nefreti”ne dayalı bir şizofrenik savrulmayla bu planın yürümesine zemin hazırlayan tutum içinde olmasıdır.

“Milliyetçi siyaset” ülkesine asla ihanet içinde olamaz, bunu düşünmem bile ama o kanadın da özellikle son 2 ayda izlenen politikaların öz eleştirisini yapması ve milletin önüne kendini yenilemiş olarak çıkması gerektiğini söylerim. Hayır HDP’nin hükümet ortaklığına zemin yaratıldığından söz etmiyorum, konu, anayasal zeminde giden bir süreçtir ama kanlı bir mücadelenin tam orta yerinde TSK’da sarsıntıya sebep olabilecek bir sözün sahibini desteklemek, dikkat çekicidir. Bu, milliyetçi siyaseti, 30 Ağustos’ta TSK’nın resmi geçidinden bile rahatsız olan, tescilli Ali Kemal’lerin safına taşır. 80’den sonra yakından tanıma fırsatı bulduğum rahmetli Başbuğ’un düşebileceği bir çizgi midir, hayır!..

Gazi’nin partisine düşen görev

Kahraman pilotlarımızın Kuzey Irak’taki PKK kamplarına gönderdikleri bombalardan, Alman ajanlarının cesedinin çıktığı bir dönemde, PKK’ya siyasi manevra alanı yaratmak Kuvay-ı Milliye’yi köşeye sıkıştırma gayretinden başka bir anlam ifade etmez. Gazi’nin kurduğu partinin bugünkü temsilcileri olarak CHP kadrolarının terörizmle mücadeleyi iç siyasetin maşası olarak kullanmayacağına inanırım, taşıdıkları “siyasi genetik miras” bunu gerektirir.

Emperyalist saldırı karşısında direniş, yalnız AK Parti’nin omuzlarına yüklenecek bir yük değildir, millet, CHP’den de aynı kararlılığı beklemektedir. Ne yazık ki, göremedik!.. Davutoğlu’nun çabalarını destekleyebilir, 2 yıllık bir “milli mutabakat” hükümetiyle emperyalist saldırının püskürtülmesinde cepheyi güçlendirebilirdi. Oligarşinin algı operasyonlarına dayalı, sloganlarla şekillenmiş bir hükümet programı arayışı bu tarihi fırsatın kaçmasına neden oldu.

Olsun, ben, CHP’nin siyasi mirasına, özellikle de partinin tabanına güvenirim. Terörü destekleyen medyanın parlattığı, eline saz verip silahını saklattığı HDP’ye verilen emanet oyların geri döneceğinden de eminim. CHP seçmeni de en az AK Parti ve MHP seçmeni kadar yurtseverdir, milletin karşılaştığı tehlikeyi görecek kadar akl-ı selim sahibidir.

1 Kasım, inanıyorum, bu ülkeye karşı emperyalizmle işbirliği yapan, bu işbirliğini Kandil’e kadar uzatan “iç-dış oligark ittifakı”nın sonu olacaktır.

Hayırlı olsun...

Not: Bu yazı Sayın Tuğrul Türkeş’in hükümet üyeliğini kabul etmesinden 24 saat önce yazılmıştır.