Gazze ve güneyde sevilmeyen ülke

Gazze’den gelen fotoğraflar bakılabilir gibi değil.  Yine Ramazan ayında, yine dünyanın gözü önünde keyfe keder sebeplerle katlediliyor Filistinliler.

Yanan, parçalanan çocuk bedenlerinin, sevgili ölülerine sarılıp ağlayan anne babaların eşlerin yaşadığı acı, insan olanın kalbini deşiyor.

Ama asıl, bu kadar masum ve bu kadar güzel bir halkın bu kadar yalnız bırakılmasının kıyıcı acısı çörekleniyor yürek ortasına.

Bir yumru, oruçlu boğazlarda.

Ne yutkunmak ne konuşmak mümkün. Dilden dudaktan tek cümle çıkmaz oluyor.

Buğz etmek kalıyor sadece, kalpten, en derinden.

Katil İsrail’e, bu teröre izin veren güçlüler sistemine, Gazze’ye yağdırılan bombaları havai fişek gösterisi seyreder gibi seyredenlere, “çocuk öldürmek yetmez, evlerini yıkmalı annelerini de öldürmeliyiz ki bir daha ‘yılan’ yetişmesin” diyebilen Siyonist-ırkçı kadın milletvekili Ayelet Shaked’e...

***

Hamas’ın “ben kaçırmadım” dediği üç İsrailli gencin ölü bulunmasının...

Misilleme amacıyla kaçırılan 16 yaşındaki Muhammed’in benzin içirildikten sonra diri diri yakılmasının...

Ya da, Filistin birlik hükümetinin kurulmasından rahatsız olup nefret söylemini ve terör eylemlerini artıran İsrail’in, o tasarlanmış ölümlerin arkasına sığınmasının ardından... Her üç dakikada bir, bir bomba düşüyor Gazze’ye.

Şehit sayısı şimdiden 170! 33’ü çocuk 16’sı kadın. Yaralılar bin 200’den fazla.

Hastane, okul, engelli sığınağı, cami demeden vuruyor İsrail.

***

Dünyanın her yerinde Filistinlilerle dayanışmak, İsrail’i lanetlemek ve kendi hükümetlerini bu zulmü durdurmak için harekete geçirmeye çalışan ‘İnsan’lar da var şükür.  Ama dünya liderleri İsrail’i kınamakla yetinmekte.  İslam dünyası her zamanki gibi, paramparça.  Somut tek adım yok, yaptırım yok, dostlar alışverişte görsün kabilinden de olsa yok hiç bir hareketlilik.

Attığı taş ürküttüğü kuşa değmez nevinden birkaç kıytırık roket, durmadan dillere dolanmakta.

Biri sivrisinek ısırığı hükmünde halbuki, diğeri vücut yakan eriten yasaklı bomba.

Ama işte, karşılaştırma ve elverişli bir manevra alanı açma imkanı sunuyor İsrail dostlarına. Fransa Savunma Bakanı Le Drian mesela daha dün, “İsrail halkına yönelik saldırıları kınıyoruz. Ancak İsrail’in karşılık verirken hukuka saygı göstermesini de istiyoruz’ demiş dobra darba!

Nasıl “eşitlikçi”, nasıl “hakkaniyetli” ve “tarafsız” bir yaklaşım değil mi ya! 

***

Türkiye’de de var yazık ki “tarafsız olmalıyız” diyenimiz.

Cumhurun yüreği titriyor ama “Arap ülkeleri arasında bir mevzuudur bu, Türkiye dahil olmamalıdır” buyuruyor CHP-MHP’den cumhurbaşkanı çatı adayımız.

1969’da Mescid-i Aksa’ya yönelik bir terör saldırısının ardından İslam ülkelerinin bir araya gelmesiyle kurulan ve halkı Müslüman devletlerin (bildiğin ümmetin yani!) İsrail işgali altında inleyen Filistin’e sahip çıkabilmesinin tek imkanı olan İslam Konferansı Örgütü’ne, Türkiye adına sekiz yıl başkanlık etmişken hem de.

Tarafsızlık? Ne ola ki.

Kurt kuzuyu kapacak gözünün önünde ve sen tarafsız kalacaksın öyle mi!

***

“Güneyimizde sevilen ülke”ci çete de “pek politik taraf” şu günlerde.

Yanıltıcı zaman seçimleriyle, çarşaf çarşaf gazete sayfası sergilemekteler, İsrail’e değil Filistin’e taraf olduklarını ispat için.  Mavi Marmara şehitleri dolayısıyla başsağlığı dilenmezken, saldırıyı meşrulaştıracak şekilde “otoriteden izin alınmalıydı” beyanatları verilip İsrail’e yan çıkıldığını unutturmak için bir de.

Yanıldıkları yer, çeteyle alakasız Cemaat mensuplarının kalbinin zaten ümmetle attığı. “Güneyde sevilen ülke”nin onlar için de cehennem sınırı olduğu.

Hem şükür, Türkiye halkının yüreğindeki sesi bir seslendiren, “İsrail bu saldırıları, bu zulmü durdurmadığı, Filistin’e ambargoyu kaldırmadığı müddetçe Türkiye ile normalleşme olmayacak’ diyen var.

Ama zaten inananlar için her şeyden önce ve her şeyden öte Allah var.