Geçici şuur kaybından kurtulan Ak Parti

21 Haziran’da bu köşede şunları yazmıştım: 
“Gelelim Ak Parti’nin eğilimlerine... Gördüğüm o ki, “suçlu arama, suçu bir başkasına atma” çabası tüm katmanlara bulaşmış. Oysa bu parti istişare mekanizmasını en iyi işleten parti olarak nam salmıştı. Bir şeyi daha iyi beceriyordu, rasyonel zekayı kullanmak.

Ak Parti kurmayları seçimin sonuçlarını hala tam anlamıyla sağlıklı değerlendiriyor görünmüyor. Suçu Beştepe’ye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a atma eğiliminde olanların maksadını anlayabiliyoruz. Yine meseleyiAhmet Davutoğlu ekseninde tartışanların amacı da belli. Teşkilatların durumu, taban ile tavanın uyumu meselesi ise kocaman bir soru işareti!

Ak Parti’nin savruk halinden bir an önce kurtulmasında yarar var. Zira yüzde 41 oy almış ve Türkiye’nin en büyük partisi olarak hükümeti kurmak da gerektiğinde erken seçimi zorlamak da bu partinin birincil görevi.” (21 Haziran 2015 Star)

Geçici şuur kaybı

Ak Parti 7 Haziran sonrası “koalisyon” mu “yeniden seçim mi” sorusuna cevap ararken ilk dönemde gerçekten yediği kroşeden sonra abandone olup geçici “şuur kaybı” yaşayan boksör gibiydi.

Ayaktaydı, hatta rakiplerine salvolar veriyordu; ancak bunu “şuur”lu yapamıyordu.

Çünkü, Ak Parti kendi içinde yekpare değildi.

Ak Parti’nin geçici şuur kaybı çok şükür ki “oyun kurucu”nun müdahaleleriyle atlatıldı.

Mekanizmalar çalıştı.

İnisiyatif ele geçirildi... 12 Eylül’de yapılan 5’inci Olağan Genel Kurul ile Ak Parti “Fabrika ayarları”na geri döndü.

Ve ardından Milletvekili listelerinin revizyonu Ak Parti’nin 1 Kasım öncesinde kendi içindeki tartışmaları bitirdi.

Bütün bunları 1 Kasım’da alınan 49.5 millet desteğine giden yolda Ak Parti’nin kendi içindeki serüveni anlatmak için aktarıyorum.

Ak Parti’yi bulaşan zihinsel parazit

Zira Ak Parti’ye eklemlenen zihinsel bir parazitin o dönemde çok güçlü bir şekilde şunu dillendirdiğine şahit olmuştuk:

Diyordu ki “Artık Türkiye’de uzunca bir süre tek parti iktidarını göremeyeceğiz.”

Diyordu ki, “Ak Parti CHP ile koalisyon kurmalı ki biriken enerji boşalsın.”

Diyordu ki, “Ak Parti karşıtlığı hem içeride hem dışarıda çok güçlü bir dalga oluşturdu. Kurulacak büyük koalisyon bu dalgayı kırmaya yarar. Koalisyon son şanstır.”

Diyordu ki, “Ak Parti koalisyon kursun ki Beştepe vesayetinden kurtulsun.”

Diyordu ki, “Erken seçimde de aynı tablo çıkacak. Bu yüzden erken seçimde ısrar edenler ülkenin zamanını çalıyor.”

Bu düşüncelerini Ak Parti’nin içinde zikreden... Her vesile ile yazıp çizenlere rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kriz yönetimi; Başbakan Davutoğlu’nun bu yönetime uyumu ile seçime gidildi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu özellikle kongre sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ritmik bir uyum yakaladı.

Ak Parti 7 Haziran’ı bir Uhud kabul ettiği için 1 Kasım’dan zafer ile çıktı.

Zira istişarelerin sonucunda altı çizilen en dikkat çekici “ana düşünce”lerden biri “Uhud’tan ders almak” üzerineydi.

Mücadeleyi her ve şartta kazanmışlık psikolojisi 7 Haziran’da Ak Parti’yi iktidardan etti. 7 Haziran’ı Uhud kabul edenlerin Ak Parti içindeki hızlı muhasebesi 1 Kasım zaferini getirdi.