Gel Cüneyt, gel!

İstiyorsun... Amacın “tek tek polemik yapmak” değil ama bir polemiğin öznesi olmayı çok istiyorsun. Sen bu tadı seviyorsun. 

Gel o zaman!

Şu nargile kafelerde toplaşıp, “Bugün kime çaksak acaba?” diye kavilleşen gazeteciler kimler? Hayatında kaç nargile kafe gördün ve oralarda kimlerin toplaşıp kavilleştiğine şahit oldun? “Dedikoducunu” gözden geçirmeyi düşünür müsün?

Bir kısım gazeteci, fikir üretmek yerine, fikir üretenlere çakıyormuş. En komik örnek de Nilüfer Göle’yi hedef alan yorumlarmış...

Kim hedef almış Nilüfer Göle’yi? Nilüfer Göle’nin söylediklerine kategorik karşı çıkış kimden gelmiş? Ben duymadım, okumadım, bilmiyorum... Nilüfer Göle’nin eksik bilgiyle analize kalkıştığını hatırlatan bir-iki serinkanlı değerlendirme dışında ne okudun? Ve nasıl bir “komiklik” vehmettin bu değerlendirmelerde? (Bunları yaz, bizi utandır!)

Efendim, gazetecilik kalibresinin yakınından geçemeyecek isimler dillerinden Hasan Cemal’i düşürmüyorlarmış.

Hasan Cemal’iniz de “fikir”le yatıp “fikir”le kalkıyordu öyle ya...

En mühim fikri, “Sonun Menderes gibi olacak” deyip, aba altından general sopası göstermek... Ve bunu bıkmadan usanmadan, yüzlerce, binlerce kez tekrarlamak?

Kalibresinin yakınından geçilemeyecek “üstün gazetecilik” böyle mi oluyor?

Diğer üstün fikirlerini de hatırlamak ister misin bu kalibresi yüksek gazetecinin?

Hatırlatayım sevabına:

Ermeni sorunu hakkında kitap yazıp, “Bakın, bu kıyımda dedem Cemal Paşa’nın rolü yok” demek... Kürt meselesiyle yatıp Kürt meselesiyle kalkmak... Kürt meselesinde çözüm umudu belirince dağ bayır dolaşıp, “Sakın tufaya gelmeyin... Bu Erdoğan sizi satacak” demek... Darbeciler dururken, mütemadiyen “Mursi’nin hatalarını” yazmak... Ve utanma nedir bilmemek!

İşin bir de “ahlak” boyutu var ki, hiç girme oralara... Senin ve Hasan Cemal ağabeyinin yumuşak karnıdır, yumuşak karnınızdır... Durduk yerde rezil etmeyin kendinizi...

Hatırlarsan, gazetecilik kalibresi yüksek ağabeyin, Milliyet’le ilişkisi kesildiğinde, “Hayır, beni Başbakan attırmadı”demişti. Sonra (niyeyse) fikir ve ahlak değiştirdi, “Beni Başbakan attırdı” demeye başladı...

Sen de galiba, Türkiye’de gördüğün baskı yüzünden, bir aralar Madrid’lerde, Londra’larda dolaşmıştın. İlginçtir, yeminli AK Parti düşmanlarını ağırladığın programlarını, Londra’da devam ettirmeyi başarmıştın... Herhalde cismine yönelikti baskılar,“Bu Cüneyt’i İstanbul’da görmek istemiyorum” diyen birileri vardı.

Böyle miydi?

Böyle değilse daha kötü... Eşinin eğitimi yahut işi için, naçar, Londra’da bulunduğun bilgisini gizledin. “Gördüğü baskı yüzünden Türkiye’yi terk etti” değerlendirmelerinin üzerine atladın, bedava tarafından “baskı gören gazeteci” payesi elde ettin. Bu ucuzluğu yaptın. Hiç yüzün kızarmadı!

Bu ülkeye, bu insanlara bir özür borcun yok mu?

Eşine bir özür borcun yok mu? (Yalanının birinci dereceden tanığıdır.)

Patronuna bir özür borcun yok mu? (Baskılardan haberi yoktu. Sana köşe yazdırmayı, program yaptırmayı sürdürdü garibim.)

Efendim, koca koca adamlar oturup saatlerce bir tweet’i tartışıyorlarmış... Sıradan bir “blogger”ın yazdığı yazıyı aylarca dillerinden düşürmüyorlarmış... Bir tek yeni kelimeleri yokmuş. Farklı bir bakış açıları yokmuş. Vasatlıkta tavana vuruyorlarmış. (Cüneyt Özdemir “vasatlık” eleştirisi yapıyor. Hey Allah’ım!)

Madem “sıradan bir bloger”ın yazdığı yazıydı, niçin çok müthiş fikirlermiş muamelesi yapıp köşene taşıdın?

Niçin o müthiş fikirlerin sahibini bir de programında ağırladın?

Sen ceht etmeseydin kim bilebilirdi?

Mesele o görüşlerin sıradanlığı yahut mahiyeti değil... O blogger gibi düşünen binlerce, on binlerce insan var. Ekşi Sözlük’e gir, kaynıyor.

Mesele, o sıradanlığı kamunun gündemine taşıyıp genelleştirmeniz... Bir anlamda meşrulaştırmanız...

Mesele, Gezi’yle 27 Mayıs’ı karıştıran ahmaklara açtığınız alan...

Mesele, yüzsüzlüğe, çirkefliğe, sıradanlığa, “terbiyesizliğe” tanıdığınız sonsuz kredi...

Mesele sensin yani... Sizsiniz!

HAMİŞ:

Solcu BirGün gazetesi, şimdi de, Erbakan’ın “antikomünist” olduğunu kanıtlamaya uğraşıyor. Kanıt aramanıza gerek yok, ben söyleyeyim: Erbakan antikomünistti. Erbakan’ın antikomünist olması, idamları yahut komünist cadı avını onayladığı anlamına gelmez... Milli Görüş geleneği “komünizmle mücadele histerisinden” hep uzak durmuştur... “İdamlar” konusunda sorumlu arıyorsanız, Milli Görüş’e değil, müttefikiniz CHP’ye bakacaksınız. Darbelerin sorumlularını da kendi içinizde arayacaksanız!