Geleceği görmek

Ak Parti’nin Türkiye’ye getirdiği yeniliklerden biri de geleceğe dair öngörüler üzerinde yaptığı çalışmalardır. Siyaseten ortaya çıkabilecek gelişmelerle ilgili tahminlerin bilimsel esaslara dayanması gerektiğini bilen Ak Parti yönetimi, bu alanda derinlemesine analizler yapmakla maruftur. Bu çalışmalar sadece siyasi öngörülerle sınırlı değil. Ekonomik gelişmeler de Ak Parti’nin ilgi alanına girmiştir. Nitekim 2008’de başlayan dünya ekonomik krizi Ak Parti ekonomi yönetiminin dirayeti sayesinde diğer ülkelere nispet edildiğinde çok daha az hasarla atlatılabilmiştir. Bütün bunlarla beraber önemli bir nokta daha var. Hukuken öngörülebilir bir ülke olmak ekonomik gelişmenin nirengi noktasıdır. AB bu bakımdan çok önemlidir. Türkiye, AB standartlarını yakalamak için yaptığı reformlarla hukuken öngörülebilir bir ülke olma yolunda çok önemli merhaleler kat etmiştir. Bu sayede Türkiye’ye gelen yabancı sermaye kendini güven içinde hissetmiştir. Elbette bunun sonucu olarak da yabancı sermaye girişi artmış ve yatırımlar çoğalmıştır. İlk defa Ak Parti döneminde bütçeler sadece bir yıllık olmaktan çıkmış ve bir kaç yılı göz önünde bulunduran bütçeler hazırlanmıştır. Kısacası Ak Parti yönetimi günübirlik siyaset yerine geleceği kucaklayan bir anlayışı her zaman göz önünde bulundurmuştur. Bunun semeresini de girdiği her seçimi birinci sırada tamamlayarak görmüştür.

Şimdi Ak Parti ve Türkiye için gelecek planlaması açısından çok kritik bir döneme girilmektedir. Artık belli ki Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olacaktır. Peki sonrası... İşte burada hem Türkiye, hem Ak Parti açısından fırsatlar ve zorluklar bir arada bulunuyor.

Şunu kabul edelim ki Ak Parti 12 yıllık iktidar döneminde ortak aklı kullanmak yolunda büyük gayret sarf etmiştir. Ortak aklın Ak Parti’ye ve Türkiye’ye büyük katkıları olmuştur. Durum böyledir ancak ortak akılla birlikte lider karizması da Ak Parti’nin başarısında çok önemli bir rol oynamıştır. En yakın örnek 30 Mart seçimleridir. Kim ne derse desin 17 Aralık kalkışması insanların zihnini karıştırmış ancak Tayyip Erdoğan’a duyulan güven bu zihin karışıklığının sandığa yansımasına mani olmuştur.

Tayyip Erdoğan halkoyuyla Cumhurbaşkanı olduktan sonra kullanabileceği yetkiler bakımından önceki Cumhurbaşkanlarından farklı bir konumda olmayacaktır. Bu en azından hukuken böyledir. Yarı başkanlık ya da başkanlık sistemine benzer bir tatbikatın hukukî alt yapı olmadan kullanılmasının ne tür sorunlar doğuracağını bugünden kestirmek oldukça zordur. İç ve dış siyasi ve ekonomik şartların böyle bir fiilî duruma vereceği reaksiyonlar önemlidir. Bu yazının başlığındaki “Geleceği Görmek” ifadesinde işte bu noktaya işaret muradı da vardır.

2015 Haziran Ayındaki genel seçimler Ak Parti’nin Tayyip Erdoğan’ın karizmatik liderliği olmadan gireceği ilk seçim olacaktır. Biliyoruz ki yapmak zor, yıkmak kolaydır. 2015 seçimlerinde Ak Parti’nin mevcut durumdan geriye gitmesi ve hele hele Türkiye’nin bir koalisyona mecbur kalması 12 yılda gelinen noktanın kolayca ters yüz edilmesiyle sonuçlanabilir. Ak Parti Türkiye’yi bir yola koydu,  bu yolun sonu esenlik, şüphe yok buna. Fakat bu yol engelsiz ve engebesiz değil. Ak Parti’nin başarılı olması için iç çekişmelerden muaf olması bir zarurettir. Bunun için de tartışılmayacak bir lidere ihtiyaç vardır. Bir önceki yazıda işaret ettiğimiz gibi kulislerin dili Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül’ün Türkiye’nin geleceğini beraber şekillendirmesi gerektiğini söylüyor. Bu konuda Ak Parti içinde bir ortak akıl denemesine ihtiyaç var gibi geliyor çoğu kimseye. Tıpkı Cumhurbaşkanı kim olsun arayışındaki gibi. Üstelik bu ihtiyaç, sadece kulislerde dillendirilmekle kalmıyor. Ak Parti’nin deneyimli isimlerinden Nihat Ergün, 4 Mayıs tarihli Milliyet’te çıkan söyleşide benzer konulara temas ediyor. Topluma fazladan maliyet çıkarmayacak çözümün Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın birlikteliğinden geçtiğini vurguluyor.  (http://www.milliyet.com.tr/-karizmatik-lider-yerine-ortak/gundem/detay/1876907/default.htm) Bülent Arınç, Beşir Atalay ve Mehmet Ali Şahin de aynı görüşü serdediyorlar. Hüseyin Çelik’in “Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan birbirinin rakibi değil, mütemmim cüzüdür” ifadesi size de çarpıcı geldi mi?

Önümüzde üç önemli dönemeç var. Bir: Cumhurbaşkanlığı seçimi. İki: Geçiş dönemi için başbakan belirleme süreci. Üç: Ak Parti Kongresinde Genel Başkan seçimi.

Ortak akıl geleceği görecek ve hepsinin üstesinden gelecektir.