Hemen her gün çekilmiþ ürkütücü videolarýyla gündemi kaplayan Afgan muhacirler meselesinde tam bir þaþkýnlýk yaþýyoruz. Nizami bir orduyu andýran kalabalýk ve genç Afgan muhacirler, ABD'nin Afganistan'daki yönetimden el çekmesiyle birlikte güçlenen Taliban yönetimiyle aralarý açýk olan kimseler. Taliban tarafýndan, ABD'nin emrinde çalýþtýklarý gerekçesiyle cezalandýrýlacaklarý söylenen bu kiþiler, daha evvel ülkemize sýðýnmýþ muhacirlerden farklýlar. Aileleriyle gelmiyorlar, yaþ ortalamalarý genç ve askeri eðitim almýþ kiþiler...
Hal böyle olunca, tedirginlik duyarak yeni muhacir istemediklerini söyleyenlere; 'ýrkçýlýk yapmayýn' demek sadra þifa olamýyor. Herkesten bir sivil toplumcu refleksi bekleyemeyiz. Yitirilen sabýrlarýn, örselenen iyi niyetlerin onarýlmasý gerekiyor. Bu arada traji komik vakalar da olmuyor deðil. Suriyeli muhacirlerin, Afganistan'dan gelen ve de gelecek yeni muhacirleri hiç istemediklerini öðreniyoruz, eylem yapýyorlar. Güler misin aðlar mýsýn?
Peki toplumun bu konuda düþündükleri hakkýnda neler biliyoruz? Her fýrsatta 'Ensar Muhacir kardeþliði' dediðiniz ve cidden tüm dünyaya örnek olacak bir misafirperverlik sergileyen toplumumuz hangi sýkýntýlarý yaþýyor? Ýstanbul Fatih'te þöyle bir dolaþsak mesela, ensar- muhacir kardeþliði fikrinin ne kadar örselendiðini, hiç tükenmeyecek bir hazineymiþ sanrýsýyla nasýl da har vurulup harman savrulduðunu, hatta gettolarla delik deþik olduðunu görebilirsiniz... Kültürel uyum, kentlilik ve sosyal yaþamý paylaþým gibi konularda göçmenlerimize ne verdik, yardým ve destekten mi ibaret göçmen politikamýz?
Suriyeli akýnýndan sonra, Afgan akýnýna dayanabilir mi bu toplum?
Hükümetin göçmenler konusundaki siyasi dilini yenileme giriþiminde olduðunu, Ak Parti Hükümet Sözcüsü Ömer Çelik'i dinlerken hissedebiliyoruz: 'Türkiye hiç kimsenin göçmen kampý deðildir' dedikten sonra þöyle devam ediyor: ''Ölümden kaçana sahip çýkmamak ahlaki olmaz. Ama burasýný göç kampý gibi göstermek hiçbir þekilde kabul etmeyeceðimiz bir durum. Türkiye bundan daha fazla göç yükünü kaldýracak durumda da deðil. Muhalefetten birilerinin de söylediði gibi bu para meselesi falan da deðil. Ayrýca bu insanlara karþý faþizan bir dil de kullanýlmamasý gerekir. Bize yakýþmaz. Dolayýsýyla ne Türkiye'yi göçmen kampý gibi saygýsýzca niteleyenlerin istismarýna müsaade ederiz ne bu insanlarý hedef gösteren faþizan dile müsaade ederiz ne de ben göçmenim diyerekten milletimize karþý saygýsýzlýk yapanlara müsaade ederiz. Ortada, marjinal yaklaþýmlarýn dýþýnda insani bir durum vardýr. Bu insani durum oluþmasýn diye, bu insanlar ölmesin diye öncesinde 20 kilometre derinlikte bir alan oluþsun diye çok gayret edildi. Olmayýnca namlu doðrultulmuþ insanlar orada hayatlarýný kaybetmesin diye Türkiye bu yükle karþý karþýya kaldý. Dolayýsýyla bu süreci bu konudaki geleneklerimize, devlet tecrübemize, milletimizin asaletine, dünyaya verdiðimiz insanlýk dersine uygun bir biçimde yürüteceðiz. Dünyanýn ahlakýný temsil eden bir çizgide duracaðýz. Þu ya da bu yönde bir takým marjinal yaklaþýmlara teslim olmayacaðýz."
Bunlar insani ve tahammülü esas alan açýklamalar. Lakin, misafirperverlik esaslý geleneðimizin tek baþýna yeterli olamayacaðý da besbelli. Muhacirlere sahip çýkmak konusunda ''ahlakýn temsilcisi' olmak konusunda dünyada neredeyse tek baþýna kaldýðý açýk bir toplumun, kalbine su serpecek cümleler kadar, sýrtýný ve zihnini karamsarlýktan kurtaracak tedbirlere de ihtiyacý olduðu açýk... Tüm dünyada pandemik sýnýrlar kalýn þekilde katmerlenirken, salgýn hastalýk için tüm yollar kapanýrken, Türkiye'nin bir göçmen kampý haline gelmesini kimse kabul edemez.
Türkiye'deki göçmenlerle ilgili sorunlarý Göç Ýdaresi Kurumu þimdiye kadar tek baþýna yürütüyordu. Artýk bir Göç Bakanlýðý'nýn kurulmasý ve söylevlerden ibaret olmayan göçmen politikalarýnýn oluþturulmasý gerekiyor.