Gelibolu’da bir bahar sabahý

Çanakkale ve Gelibolu savaþlarýnýn 100. yýlýna da bir þey kalmadý. Göz açýp kapayýncaya kadar seneye muhtemelen büyük törenler ve toplantýlar da yapýlacak. Sabancý Üniversitesi olarak 1999 yýlýndaki açýlýþýmýzdan bu yana her yýl baharda öðrencilerimiz, hocalarýmýz ve aileleriyle birlikte Gelibolu’yu muhakkak ziyaret ediyoruz. Bu yýl Mayýs’ta on üçüncü kez gideceðiz.

Eðer bir gün yolunuzu Gelibolu’ya düþürmek niyetiniz varsa, bunu mümkünse hafta sonuna rast getirmeyiniz! Tecrübemizin gösterdiði gibi, her yýl daha da geniþleyen bir hafta sonu kalabalýðý Gelibolu’nun dar yollarýný istila ediyor. Abartýsýz yüzlerce gezi otobüsü, yurdun çok farklý bölgelerinden, ama belirli bir düzen ve organizasyon içinde, binlerce kiþiye kendilerinin Çanakkale gerçeðini aktarmaya çalýþýyor.

Bostancý’dan Gelibolu’ya

Bu anlamda her yýl “bizim grup”, bütün bu kalabalýk arasýnda farklý bir görüntüye sahip: Eðitime baþlanan on beþ yýldan bu yana Sabancý Üniversitesi’nde (SU) artýk gelenekselleþen Çanakkale gezisinden söz ediyorum. Her yýl Mayýs ayýnda bir günümüzü, bütün üniversite öðrencilerine, çalýþanlarýna ve ailelerine, misafirlerimize yönelik Çanakkale gezisine ayýrýyoruz. Her yýl kalabalýk bir grubumuz oluyor. SU, ÝDO’dan bir deniz otobüsü kiralýyor ve öðrencilerin bir kýsmýný kampüsten ve bir kýsmýný da Bostancý’dan alarak, sabah 8’de Bostancý’dan deniz otobüsü ile ayrýlýyoruz. Týklým týklým dolu bir deniz otobüsü ile yaklaþýk dört saat süren bir yolculukla doðrudan Gelibolu’ya varýyoruz. Ama bu dört saat de dolu dolu geçiyor. Þarkýlarla ya da türkülerle ve oyun havalarý ile deðil…

Sabahýn bu erken saatinde herkesin biraz ayýlmasýný bekledikten sonra, deniz otobüsünde Çanakkale ve Gelibolu savaþýna iliþkin uzun süren bir derse baþlýyoruz. Gezinin organizatörleri ve rehberleri olarak, SU öðretim üyeleri Halil Berktay, Akþin Somel ile bendeniz, gezinin teorik arka plânýný, katýlýmcýlarýn dikkatine sunuyoruz. Önce ben Birinci Dünya Savaþý’na giden yolu ve bu meyanda Osmanlý Devleti’nin savaþa katýlýmýný ve 1915 yýlýndaki cepheleri ve askerî harekâtlarý anlatýyorum. Bu anlatým, 1915 yýlýnýn Mart/Nisan aylarýnda Çanakkale’nin birdenbire neden bu kadar önem kazanacaðýnýn bilinmesi açýsýndan önem taþýyor. Böylece dünyanýn genel gidiþatýndan baþlayarak yerele doðru inmenin ve genel ile özel arasýnda her zaman kurulmasý gereken baðlarýn inceliklerini görme fýrsatýnýn bulunduðunu düþünüyoruz. Çanakkale, Birinci Dünya Savaþý’nýn 1914/1915 genel atmosferi bilinmeden hiç anlaþýlamaz.

Deniz otobüsünde ders vakti

Sonra sýra Halil Berktay’ýn açýklamalarýna geliyor: Berktay, Çanakkale savaþýnýn önce bir kronolojik açýlýmýný yapýyor. Bu önemli, çünkü neyin, ne zaman, nerede olduðunun bilinmesi bu net bilgiden geçiyor. Nasýl olup da, Çanakkale boðazýnýn sadece donanma ile zorlanmasý görüþünün ortaya çýktýðý, bu görüþün nasýl aðýrlýk kazandýðý, plânlanan ya da düþünülen ve öngörülen ile gerçekleþe(bile)n arasýndaki farklýlýklar, nihayet 16 Mart sabahtan akþama kadar olan bitenler, hangi aþamada nelerin gündeme geldiði, bu giriþimin önemli ana hatlarý. Ardýndan, donanma harekâtýnýn baþarýsýzlýðýnýn nasýl olup da bir kara harekâtýný zorunlu kýldýðý, bu beklenmeyen durumun yol açtýðý yeni plânlamalarýn neler olduðu anlatýlýyor.

Berktay, 24/25 Nisan sabahý baþlayan kara harekâtýnýn iki ana cephesinin, gerek Gelibolu yarýmadasýnýn en uç noktasýndaki Seddülbahir cephesinin, gerekse yarýmadanýn Ege Denizi’ne bakan orta noktasýnda bulunan Anzak cephesinin ayný anda, benzer kader çizgilerini nasýl taþýdýðýna da deðindikten sonra, savunma gruplarýnýn askerî harekâtlarýný açýklýyor. Bu arada, Berktay’ýn uzun konuþmasýný dinleyenlerin elinde daha önceden hazýrlanmýþ ve bütün katýlýmcýlara daðýtýlmýþ olan bir Çanakkale harekâtý haritalar fotokopi dosyasý bulunuyor. Anlatýlanlar, ayný anda haritalar üzerinden de rahatça izlenebiliyor. Bütün Çanakkale harekâtýnýn anlatýmý üç saate yakýn bir zaman alýyor. Böylece geziye katýlanlar, gezecekleri alanlarýn neler olduðunu daha en baþýndan öðrenme fýrsatýný buluyorlar.

Öðle saatlerinde deniz otobüsü Gelibolu’ya varýyor. Burada daha önceden organize edilmiþ olan otobüslere binilerek hemen hareket ediyoruz. Her otobüste SU yüksek lisans ve doktora öðrencilerinden birer rehber bulunuyor. Rehberler, otobüslerle gezilirken, bir yandan da biraz önce dinlenilenlerin hatýrlanmasýna ve mekânlarýn anlamlandýrýlmasýna katkýda bulunuyorlar.

Seddülbahir’de…

Ýlk durak Yahya Çavuþ Þehitliði. Ama önce Ýngiliz mezarlýðýný ziyaret ederek, siperlerin her iki tarafýnda da bulunanlarýn kayýplarýna eþit ölçüde saygý gösteriyoruz. Bu bölgede boðazýn giriþinde bulunan ilk Osmanlý savunma topçu bataryalarýný da görme fýrsatýmýz oluyor. Büyük boy bir Krupp topu hâlâ orada; yýkýk dökük. Her iki yanda donanma ateþinden korunmak için içine girilen ve topçular ile piyade açýsýndan hayatta kalmanýn biricik koþulu sayýlan kazumatlara bir göz atmadan geçmek olmaz. Topraðýn altýna inþa edilmiþ olan bu büyük maðaralar, topçu ateþinden içindekileri korumak amacýyla yapýlmýþ. 16 Mart sabahý burasý ilk tahrip edilen bataryalardan biriydi.

Bu yüksek bölgeden Seddülbahir çýkarma bölgesinin büyük kýsmýný yukarýdan izlemek mümkün: Eski hisar yýkýk dökük hâlde gözümüzün önünde. Hemen önümüzde, altýmýzda çýkarmanýn dehþetini barýndýran bir baþka mezarlýk daha. Küçük ve harika görünen koy, 25 Nisan sabahýndan itibaren nasýl olup da kan denizine dönüþmüþ, buradan anlamak daha kolay. Savunma kuvvetlerinin kalbi Alçýtepe, buradan kuþ uçuþu sadece birkaç kilometre. Otobüslerle on beþ dakikada içinden geçip gidiyoruz. Bu kýsa yol için on binlerce gencin, þimdi bu mevsimde artýk gelinciklerle süslenmiþ bu arazide öldüklerini hayal etmek dahi zor. Seddülbahir cephesi, demek ki, bu kadar küçük, küçücük bir alana sýkýþýp kalmýþ olan bölgeymiþ.

 Yeniden hareket ederek Morto koyunu sýyýrýyoruz ve ikinci duraðýmýz Seddülbahir’de büyük anýt. Buradan deniz savaþýnýn geçtiði bütün alaný görmek mümkün: Gözlerimizin önünde Boðaz giriþi ile mayýna çarparak batacak olan zýrhlýlarýn manevra yaptýðý karanlýk liman, Erenköy limaný da uzanýyor. Bu denli dar bir bölgede bu kadar çok zýrhlýnýn birlikte yan yana, ard arda bulunmasýnýn ne denli güç olacaðýný düþünmeye çalýþýrken, gözlerimizi biraz yana çevirdiðimizde Seddülbahir cephesinin Morto koyundaki çýkarma plajý ile karþý yarýmadanýn anýta bakan yönündeki çýkarma plajýný görmek mümkün olabiliyor. Zaten yakýndaki mezarlýklar çýkarmanýn anlamýný yeterince ortaya koyuyor.

Biraz uzun yol gideceðiz: Anzak çýkarmasýnýn yapýldýðý Anzak Koyu’nu otobüsten hiç inmeden, ama yavaþça kat ediyoruz. Önce sahilden, planlanan çýkarma bölgesi Kabatepe ve Kapatepe’ye giden hafif meyilli araziyi görüyoruz. Sahilin darlýðýný duymuþtuk; ama görünce bir kez daha anlýyoruz ki, dar, bu anlamý yaratan bir kelime deðilmiþ. Aylarca bu sahilde on binlerce gencin nasýl týkýlýp kaldýðýný tahayyül etmeye çalýþanlar, epey yorulacaklar. Sonra çýkarma bölgesinin tam karþýsýndaki geçit vermez dik yamaç ve tepeleri de görüyoruz. Demek ki aþýlmasý gerekenler bunlarmýþ.

Conkbayýrý’ný  týrmanýrken

Zamanýmýz azalýyor, ama artýk Conkbayýrý’na doðru týrmanmaya baþlýyoruz. Þimdi sýra savunma kuvvetlerinin gözleriyle bakmaya geldi. Yolda 57. Alay Þehitliði’ne uðradýk. 25 Nisan sabahý Anzak kuvvetlerini karþýlayan grup buydu. Hani þu Yarbay Mustafa Kemâl Bey’in sakince ölmeyi emrettiði birlik. Sembolik mezar taþlarýnýn üzerinde yazýlý isimlerden, Osmanlý savunma kuvvetlerinin sadece Müslüman ve Türklerden oluþmadýðýný bir kez daha hatýrlýyoruz. Ýçlerinde Ortodokslar, Gregoryenler, Katolikler, Yahudiler de vardý. Yine içlerinde Türklerin dýþýnda Ermeniler, Araplar da vardý. Osmanlý dünyasýnýn gerçeðini bu mezar taþlarýnda buluyoruz. Gelibolu yarýmadasýnýn bütün sýrtlarýný tutmuþ ve burayý kaptýrmamak için aylarca mücadele etmiþ olan Osmanlý birlikleri ve komutanlarýnýn, bayýrýn aþaðýsýnda bulunan kuvvetleri olduklarý yerden daha da aþaðýya itmek için yaptýklarý saldýrýlarý buradan canlandýrmak mümkün.

Demek Anzak cephesi de nihayet bu kadar küçük bir alanmýþ. Burada da on binlerce genç karþý karþýya geldiðinde, bu dar alana sýkýþmýþlardý. Bu bölgede yerleri hâlâ özgün olan, ama sonradan sembolik olarak onarýlmýþ siperleri de görmek mümkün. Siperler elbette böyle yarým metre derinliðinde deðildi; onlarý bir insan boyundan daha derin ve çok daha geniþ olarak yeniden hayal etmek gerekiyor. Demek savunma kuvvetlerinin son savunma mevzileri buraya kadar, sýrtlarýn tam tepesine kadar gerilemiþ. Burada her metre için ne büyük bir mücadele gücü var. Kanlýsýrt ve Bombasýrtý’ndan bakacak olursak, bu bölgedeki yarlarý da görebiliriz. Çanakkale’de kara savaþlarýný anlamak, özellikle Anzak cephesini anlamak için, coðrafyayý görmek bu nedenle de þart. Bu yükseltileri ve iniltileri görmeden ve geçit vermez araziyi kuþbakýþý da olsa seyretmeden, burada cereyan eden savaþlarý anlamak imkansýz.

Kabatepe Müzesi’nde durmanýzý öneririm. Orada sergilenenlere þimdi bütün bu bilgilerin ýþýðýnda bakacaðýz. Gördüðümüz her þey daha bir anlam kazandý. Siperlerin yakýnlýðýný gözle gördükten sonra, havada çarpýþan mermiler, sadece tabloyu tamamlýyor. Eðer cesaretten söz ediyorsak, galiba herkese hakkýný teslim ediyoruz demektir.

Gelibolu’da akþam olurken…

Artýk Gelibolu’ya dönme zamaný geldi. Akþam olurken bu sevimli ve insanda güzel duygular uyandýran balýkçý lokantalarýný dolduruyoruz. Herkes dinlediklerinin ve gördüklerinin etkisinde, akþamýn inmesini seyrediyor. Gezimizin rotasý tesadüfen çizilmiþ deðildi; aksine, Çanakkale savaþýnýn özgün sürecini gözler önüne serebilmek için özenle hazýrlanmýþtý. Böylece geziye katýlanlar, okuduklarýný, dinlediklerini, karmakarýþýk bir demet olmaktan çýkardýlar. Þimdi herkes, Gelibolu’nun dokuz ayýný baþýndan sonuna kadar, kendi iç düzeni içinde, bütün bu tarihsel tüneli içinden geçerek yaþamýþ olmanýn tecrübesine sahip. Gelibolu, bir anlatým olmaktan çoktan çýktý, aksine yaþanan bir gerçeklik olarak algýlandý. Gelibolu bir efsane olmaktan çýktý, insanlarýn yarattýðý bir tarih sahnesine dönüþtü. Gelibolu içselleþtirildi. Artýk hiç kimse geride býraktýklarýný hatýrlamamazlýk edemez.