Gelin çözün þu sorunu

“Ýlk gün dozer parka girdiðinde çok öfkelenmiþtim, gidip o aðaçlara sarýlmak istemiþtim, ama þimdi artýk parký düþünemiyorum” diyordu arkadaþým.

Geldiðimiz aþamada mesele aðacý da, üslup problemini de aþtý ve birilerinin bizi götürmeye çalýþtýðý yeri görmek gerek.

 

* * *

Ben, ülkeyi vesayet rejiminden çýkarmak için hayatýný ortaya koyan ve 90 yýldýr hasretini çektiðimiz Çözüm Süreci’ni cesaretle baþlatan Baþbakan Erdoðan’ýn bu konuda da cesur bir adým atmasýný temenni ediyorum.

Buradaki cesaret, sorunu çözecek en saðlýklý adým, Gezi Parký projesinden vazgeçmek veya kararý Ýstanbullular'a býrakmak gibi geliyor bana.

Temel kaygýsý “çevre” olmayanlarý elbette tatmin etmez bu. Ama bütün bu gerilimin meþruiyet zeminini kurutur. 

Bu “geri adým”ýn hükümet otoritesini zaafa uðratacaðýndan korkmaya gerek yok.
Çünkü Gezi'ye hoyratça müdahalenin uyandýrdýðý vicdani tepkinin haklýlýðýydý bütün bu yaygýn eylemlerin meþruiyet zemini.

Çözüm süreci, sivil anayasa veya haklarýn geniþletilmesiyle ilgili baþka herhangi bir giriþimde bu meþruiyet zemini olmayacak; dolayýsýyla bu ölçüde yaygýn bir kitlesel tepki de. Yapmak isteyen olsa bile.

Çünkü insan birinin hakký iade edilecek diye sokaða çýkmasýnýn ahlaki meþruiyetinin olmadýðýný bilir. Ortalama vatandaþýn saðduyusuna güvenmek gerek.

Projeye karþý çýkan bazý kesimlerin kullandýðý dilin de þikayet ettikleri dil kadar itici ve buyurgan olduðu doðru. Demokrasilerde son tahlilde seçilmiþ siyasi iktidarlardýr parký öyle veya böyle yapmaya iliþkin karar almaya yetkili olan. Ama Prof. Atilla Yayla’nýn da dediði gibi, “bazen bir krizi çözmek, bir hakký kullanmaktan öncelikli olabilir.”

Hükümetin bu tür kamusal kararlar alýrken, danýþmasý iyidir. Danýþmayan da bunun siyasi sorumluluðunu taþýr; ama kimse hukuki olarak bunu yapmaya yetkili olmadýðýný söyleyemez.

Bu baðlamda burada istenen, hakkýndan vazgeçmesi deðil, ülkenin iyiliði için feragat etmesi.

Ben inanýyorum ki, toplum bunu anlayacak ve takdir edecektir.

 

* * *

 

Hükümet park projesinden vazgeçmedi diyelim. Demokrasilerde bu tür bir durumda yapýlmasý gereken eleþtirmek ve barýþçý eylemlerle sesini duyurmaktýr elbette.

Ama meþru talep üzerinden baþlayan bir eylem þiddete bulaþtýðýnda yapmanýz gereken onun dýþýnda kalmaktýr.

Geldiðimiz aþamada hükümet vazgeçsin veya geçmesin, biz demokratlara düþen bir sorumluluk da var.

O da þiddetin öteki yüzünü görmezden gelmemek, ülkeyi Çözüm Süreci’ni sekteye uðratabilecek bir kaosa götürülmek istendiðimizi fark etmek ve dilimize dikkat etmek olmalý.

“Bize ne, hükümet adým atsýn” demek çözüm deðil ve yarýn bu ülkenin önündeki barýþ fýrsatý heba edilince bunun ahlaki sorumluluðu sadece hükümete ait olmaz.

Bu ortamda genel bir þiddetsizlik çaðrýsý yapmakla yetinmek kolaycýlýktýr. Yapýlmasý gereken, hükümet Gezi ile ilgili ne tür bir düzenleme yaparsa yapsýn, eylemlerin niteliði deðiþtikçe ve þiddet ile barýþçý protesto arasýna kesin bir sýnýr çizilemedikçe, þiddetsizlik deðil eylemsizlik çaðrýsý yapmaktýr.

Sözü dinlenen çok kiþinin mesajlarýna bakýyorum, sosyal medyadaki ergen dilini kullanýyorlar. Bazýlarý ise, “gün bu gündür” mantýðýyla öfke yayýyor.

Hükümeti de, göstericileri de, makul olmasý gerektiði halde olmayan kanaat önderlerini de saðduyuya davet etmemiz gerek.

Çünkü biri bu daveti kabul etse sorun çözülecek.

* * *

Gezi Parký’na gitmeden yazdýðýmý sananlara not:

Oraya gittim. Oradaki demokratik duyarlýlýðý görmüyor deðilim. Ama ülke çapýndaki Gezi eylemleri Gezi’dekinden ibaret deðil; niteliði de her yerde ayný deðil, sizin onaylayacaðýnýz biçimde deðil, bunu görün.

Muhalif olmak da her zaman sokakta olmayý gerektirmez. Hatta bazen olmamayý gerektirir.

Týpký Eleþtirel Teori’nin öncülerinden Max Horkheimer’in yaptýðý gibi. 1968’de, ucu Stalinci veya Hitlerci faþizme varabilecek bir hareketi desteklemektense, bütün eleþtirilerine raðmen burjuva demokrasisine baðlý kalacaðýný açýkladýðýnda lanetlenen düþünürün þu sözlerine kulak vermenizi öneririm:

“Günümüzün gençliðini harekete geçiren dürtülerin bir kýsmýný ben de paylaþýyorum. … Ayrýlýðýmýz, gençlerin uyguladýðý þiddetle ilgilidir, aslýnda güçsüz olan düþmanlarýnýn iþine yarayan, onlarý güçlendiren þiddetle. Bütün kusurlarýna karþýn, sarsak bir demokrasi bile bugün bir devrimin kaçýnýlmaz sonucu olacak bir diktatörlükten iyidir — bunu açýkça söylemek, doðruluk adýna zorunlu görünüyor bana... Sýnýrlý özgürlüðü gittikçe artan tehditlere karþý savunmak, korumak ve mümkün olduðu yerlerde de geniþletmek, … umutsuz eylemlerle onu tehlikeye atmaktan çok daha acil bir görevdir.”

 

(Orhan Koçak’ýn “Akýl Tutulmasý”na yazdýðý önsözden).