Beyan esastır... “Rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla bizim ilgimiz yok” deniyorsa, “Hayır, ilginiz var... İşte belgeler, kanıtlar” diyecek halimiz yok.
Mahut operasyonun “camia”yla ilişkilendirilmesi, hatta camianın üzerine yıkılması, kimilerine göre bir “algı yanılması...”
Burada problemi, “bizim bu işlerle ilgimiz yok” diyenlerde mi, yoksa bu algıyı oluşturanlarda mı aramalı?
Bakıyoruz, bu algıyı oluşturanların, yine, “Bizim bu işlerle ilgimiz yok” diyenler olduğunu görüyoruz.
Hem “bizim bu işlerle ilgimiz yok” denecek, hem de “Camia olmasaydı bu operasyonlar yapılmazdı” duygusu oluşturan yayınlar yapılacak... Üstelik eski medya alışkanlıklarına rahmet okuturcasına “yargısız infaz” örnekleri sergilenecek.
İspanya’da da böyle oluyormuş...
Bir gazetemiz, İspanya’daki bir örnekten yola çıkarak, mahut operasyonlardaki hukuksuzlukları/tuhaflıkları meşrulaştıran bir haber yaptı. Polis, İspanya’da iktidar partisine baskın yapmış, Başbakan da bu soruşturmaya destek vermiş.
Gazete, esasında, “Bu baskınlar sizin iyiliğiniz için yapılıyor, partiniz yolsuzluklardan temizleniyor, niye bu kadar tepki gösteriyorsunuz?” demeye getiriyor.
Erdoğan’ın bu habere tepkisi sert oldu...
Erdoğan’ın tepkisine cevap verenlerin tepkisi daha sert oldu...
Evet, İspanya’da da böyle şeyler oluyor ama bilebildiğimiz kadar, İspanya’da polis dosya biriktirmiyor... Farklı zamanlarda gündeme gelebilecek üç farklı soruşturmayı, etki uyandırsın diye, bir tek “torbaya” tıkıştırmıyor. Dokunulmazlık kapsamına giren yöneticilerin bürolarında usulsüz aramalar yapmıyor, külhanbeyi edasıyla tespihini sallayıp lahmacun sipariş etmiyor aramalardan sonuç çıkmayınca hedefteki yöneticinin oğlunu rehin alıp gitmiyor... Sık sık “pardon” demek zorunda kalmıyor... Soruşturmayı amirlerinden, birim yöneticilerinden gizlemiyor... 2 saatte hazırlanmış 500 küsur sayfalık fezlekelere imza atmıyor... Yanında götürdüğü para sayma makinalarının görüntülerini “Aha, bununla da paraları saymışlar” diye gazetelere servis etmiyor.
Başbakan’ın sert tepkisi üzerine, camiaya yakınlığıyla bilinen bir başka gazete, “Gelişmiş demokrasilerde böyle oluyor” başlığıyla, bu kez komşumuz Yunanistan’dan bir “örnek” getirdi.
Haber, sahte plakayla araç kullanırken yakalanan eski bir bakanla ilgili...
Bakan gözaltına alınınca, Yunanistan başbakanı Samaras, operasyonu gerçekleştiren polise teşekkür etmiş.
Belli ki, bu gazetemiz de, “Polise teşekkür etmelisiniz. Bütün bunlar sizin iyiliğiniz için yapılıyor” demeye getiriyor.
Doğrudur...
Gelişmiş demokrasilerde böyle şeylere çok sık rastlanıyor.
Peki, gelişmiş demokrasilerde “devlet içinde devlet” görüntüsü oluşturan paralel hiyerarşik örgütlenmelere de rastlanıyor mu?
Devlet hiyerarşisinden bağımsız, özerk bir “hüküm alanı” olabilir mi? Olabilirse, bunun meşruiyeti ve ruhsatı nedir?
İspanya’dan “örnek” getiren gazetemiz, dün de, tarihçi Ahmet Demirel’in bir yazısını birinci sayfasından anons etmiş... Diyesi imiş ki Demirel, “Atatürk ne dese, onu yazan köşe yazarları vardı.”
Buradan da, muhtemelen, “yandaş” tesmiye olunan gazetelere laf gönderiliyor ve “Başbakan ne dese, onu yazan yazarlar var” demeye getiriliyor.
O halde, bütün bu “demeye getirmelerin” bize ilham ettirdiği soruyu sorup kapatalım:
Bu ülkede camia ne dese onu yazan yazarlarla ilgili hükmünüz nedir?