Gezi Parký her þeyden önce sosyal bir patlamadýr. Sesini formal muhalefet üzerinden duyuramayanlar sokakta patlamýþlardýr. Elbette bu durumdan yararlanmak isteyen iç ve dýþ aktörler de patlama alanýna üþüþmüþlerdir. Hatta bu patlamayý yönlendirmiþler, kolaylaþtýrmýþlardýr. Patlamaya mezhepçilik pimi de yine ayný eller tarafýndan yerleþtirilmiþtir.
Evet, Gezi Parký toplumsal bir patlamadýr, bu doðru. Ancak, bu patlama haklý bir patlama deðildir. Söz konusu olan çok partili dönem boyunca hukukla ve siyasetle iþ yapamayanlarýn çaresizliðidir. Bu kesimler 2002 yýlýna kadar azýnlýk iktidarlarýný asker, bürokrasi ve medya üzerinden seçilmiþ hükümetlere baský yaparak devam ettirmiþlerdir.
Koalisyonlar dönemi bitip, ülke istikrara kavuþunca ve askeri vesayet önemli oranda ortadan kalkýnca söz konusu azýnlýðýn iktidarý belirlemede gayrimeþru araçlarý da etkisiz hale gelmiþtir. Baþka bir deyiþle, gösterilerin baþlangýcýndaki toplumsal patlama özelliði onu haklý kýlmaz.
***
Kemalist-elitist gruplar bu çaresizlik içinde ülkenin istikrarsýzlaþtýrýlmasýný dahi gizli iktidarlarý için bir araç olarak görebilmiþlerdir. Örneðin PKK terörünün devam etmesi dahi bu çevrelerce ehven-i þer sayýlabilmiþtir. Terör sayesinde devam eden derin devletin laikliðin ve Cumhuriyetin garantisi olduðu düþünülmüþtür.
Ayný çevreler bu uðurda AB üyeliðine ve gümrük birliðine karþý çýkmýþlardýr. AB yasalarýnýn Türkiye’de Kemalist bürokrasiyi ve derin devleti bitireceðini düþünen çevreler, el altýndan AB sürecinin en önemli baltalayýcýsý olmuþlardýr.
Ayný þekilde, kimilerinin ‘beyaz Türk’ dediði bu gruplar, güçlü iktidarlarý ‘kolay yönetilemez’ gördüklerinden koalisyonlarý tercih etmiþlerdir. Nitekim, Taksim gösterilerinin ateþli destekleyicisi bir holding ile onun yamaðý bir medya grubunun 2002’den bu yana en büyük derdi AK Parti’nin fazla güçlenmiþ olmasýdýr. Bir hükümetin medyaya ve belli iþ çevrelerine ihtiyacý kalmayýnca onu yönetebilmek çok zorlaþmaktadýr.
***
En kötüsü çaresizlik arttýkça bu çevrelerin hükümeti sýkýþtýrabilmek için ekonomik istikrarsýzlýðý bile göze almalarýdýr. Bozuk ekonominin en büyük yararý koalisyonlara zemin hazýrlamasýdýr. Bir kez koalisyon geldiðinde ise Kemalist bürokrasi ile onun yarattýðý zümrenin hükümetleri yönetmesi kolaylaþmaktadýr.
Ergenekon zanlýsý Ýlhan Selçuk ile Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayýn Müdürü Ýbrahim Yýldýz arasýnda 7 Þubat 2008 tarihli geçen konuþma bu kesimlerin ekonominin krize girmesini nasýl beklediklerini göstermektedir:
“Selçuk: ... her þey elden gidiyor, tuhaf bir durum var. Bakalým ne olacak þimdi? Yalnýz 2 tane þey var eðer kapatma davasý açýlýrsa,
Yýldýz: Evet
Selçuk: Bir de üstüne ekonomik kriz gelirse, Türkiye biraz karýþýrsa belki bir umutlar doðabilir yani.
Yýldýz: Doðru, doðru abi.
Selçuk: Çok açýk görünüyor, bir kere adam kararlý, geri adým falan atmýyor.
Yýldýz: Yok abi atmaz ya.”
BBC muhabiri Selin Girit’in twitter hesabýnda paylaþtýðý “Duran adam deðil, durduran adam olalým. Ekonomiyi durduralým. Tüketmeyin. Altý ay tüketmeyin. Dinleyecekler” sözlerini bu çerçevede okuduðumuzda ayný çaresizliðin devam ettiðini kolayca görebiliyoruz. Baþka bir deyiþle geminin kaptanýný deðiþtirmek isteyenler, geminin tabanýnda delikler açarak kaptaný ikna etmeye çalýþýyorlar.