Genelkurmay Başkanı neden konuştu?

Askeri bürokratik vesayetten kurtulmak, hesap sorulabilir sivil bir iktidarı tesis etmek için verilmekte olan onca çabadan sonuç alınamasaydı böyle bir soru da sorulamazdı.

 

Ne münasebet’ denirdi, ‘Genelkurmay Başkanı niye konuşmasın ki, o konuşmayacak da kim konuşacak?’.  

İşin tuhaf ve korkunç tarafı ise bu itirazın o şartlar altında doğru olması olurdu. Böyle yürüyordu çünkü zaten işler. ‘Teamüller böyle’ydi. Ama Allah’a şükür Türkiye artık öyle bir ülke değil.

Makama geldiği günden bu yana üzerinde ağır bir baskı oluşturulmaya çalışılan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Yargıtay’ın Balyoz Davası kararlarını onamasının ardından belli çevrelerce eleştiriliyor ve ‘konuşmamakla itham ediliyordu’.

Konuşmamaktan kasıt, yargı kararlarını yorumlamaması, ‘TSK olarak kararları tanımıyoruz, bizim için yok hükmündedir’ vesaire dememesi ve elbette -daha önce defalarca olageldiği gibi- yasalar çerçevesinde kendisine verilen yetkiyi suiistimal edip elindeki silahı halka, sivil iktidara, yargıya çevirmemesiydi.

Bu tazyik neye döndüyse artık (Cümlesi aynen şöyle: ‘Yıkıcı ve mesnetsiz olduğunu düşündüğüm eleştiri, tahrik ve saldırıların dozajının artması üzerine...’) dün itibariyle ‘mecburen’ yazılı bir açıklama yaparak ‘neden konuşmadığıhakkındakonuşmak zorunda kaldı’ Genelkurmay Başkanı.

‘Rahatsızlar’ın verdiği rahatsızlık

Görev ve yetki sınırlarını iyi bilen, demokratik bir devlette yüklenilen hassas ve o oranda keskin sorumluluğun şuurunda olarak ve fakat ‘rahatsız’ çevrelerin duygu durumunu da hesaba katarak, ölçülüp tartılarak yazılmış zaruri bir ‘mektup’ bu.

Hem bütün soruşturma ve davaları yakından takip ettiğini, hatta günlük bilgi aldığını, ‘sorumluluk ve vefa sahibi bir kişi olarak’ zaman zaman tutukluları ziyaret ettiğini, üzüntülerini yüreğinde hissettiği tutuklu yakınlarını ise süreç boyunca yalnız bırakmadığını anlatıyor Orgeneral Özel.

“Karar sonrası tahliye edilen arkadaşlarımın çoğunluğunun KKK mensubu olduğu ifade edilerek TSK içinde ayrımcılık yapma, nifak sokma ve huzur bozmaya yönelik girişimleri kınıyorum” diyor.  Ve mektubunu ‘TSK ve onun fedakâr mensuplarına karşı daha duyarlı olunması rica’sıyla bitirerek bir anlamda bunun bir ‘son mektup’ olmasını diliyor.

Bu son olsun

Suçun şahsiliğine karşın davaların kaçınılmaz şekilde kurumsal bir yönü de bulunuyordu ve bu nedenle Genelkurmay Başkanı’nın iddialarla ilgili gerekli bilgilendirmeyi basın-yayın üzerinden yapmamayı tercih ettiğini vurgulamasını ben hassaten önemsedim.

Daha düne kadar en fazla yılgınlık getirdiğimiz konuların başında geliyordu çünkü bu.

Ankaralı sayılı gazeteciye ‘yaz oğlum’ talimatıyla dikte edildikten sonra gazete manşetlerinde parlatılan o bol apoletli had bildirmelerle toplum açıkça ‘tırsmaya ve hizaya gelmeye’ zorlanıyordu.

Bazen ismi açıklanmayan üst düzey bir askeri yetkili idi ödümüzü kopartmak isteyen bazen adı sanı titriyle buyurgan bir asker.

Geride bırakılmak istenen tam da buydu işte. 

 

Asker-sivil tüm memurların, alt-üst bürokratların kendilerine verilen yetkilerle yetinmesi ve yapıp ettiklerinin hesabını halka veren sivil siyasetçilere tabi olmaları.

Ve elbette yetkilerini aşıp sivillere karşı suç işlediklerinde de sivil mahkemelerde yargılanmaları.

Olan bundan ibarettir. Ergenekon ve Balyoz davalarında halka karşı suç işleyen askerler de yargılanmış ve suçlu bulunanlar hüküm giymiştir. Yargı sürecinin bazı kusurlarının olması, yargılamanın tamamını boşa çıkarmayacağı gibi işlenen suçu da ortadan kaldırmaz.

Nihayetinde Yargıtay, Balyoz’da iddiaları değerlendirirken darbenin affedilmez bir suç olduğunu, darbecilerin dokunulmaz olmadığını, tespit edilen suçun ise kurumsal değil TSK içindeki bir cuntaya ait olduğunu da tespit etti. Bu haliyle bu karar, Genelkurmay Başkanı’nın da ifade ettiği gibi tarihi bir karardır. Umarız Necdet Özel’in mektubu da vesayet düzeninin bittiğini ilan etmesiyle tarihe geçsin. Ve son olsun.