Genelkurmay neyi görmedi, biz neyi atladık?

Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı son açıklama gazetelerde, sitelerde, sosyal medyada büyük yankı yaptı.

Hatırlatmak gerekir ise, barış süreci dahilinde sınırlarımız dışına çekilen PKK’lıların basına yansıyan fotoğraflarının kendilerinin ellerinde olmadığını açıkladılar.

Böyle bir açıklamaya neden gerek görüldü bilemiyorum, bu tartışmaya girmeyeceğim ama bu açıklama geleneksel kemalist ve muhafazakar köşelerde farklı biçimde yorumlandı.

Kemalist yazarlar Genelkurmay’ın bu açıklamasının üç anlama gelebileceğini belirttiler, ya PKK’nın aslında çekilmediğini, ya Genelkurmay görmeden çekildiklerini, ya da Genelkurmay’ın çekilmeyi görmezden geldiğini yazdılar, üç ihtimalin de birbirinden daha feci olduğunu ifade ettiler.

Muhafazakar köşelerde ise kemalistlerin bu yazdıklarının provokatif içerik taşıdığı, bir çatışma çıkıp süreç askıya alınsa kemalistlerin sevineceklerini açıkladılar.

Her iki yaklaşımda da doğrular olabilir, var da, bendeniz muhafazakar kesimin açıklamalarının sağduyu kefesinin daha ağır bastığı kanısındayım ama benim bu görüşüm çok önemli değil zira ben başka bir konuya takıldım ve MAALESEF ne kemalistler ne de muhafazakarlar meselenin bu boyutunu hala, ısrarla görmek istemiyorlar.  

Açıklamayı Genelkurmay Başkanlığı yapıyor; Genelkurmay Başkanlığı milli savunma adı verilen bir kamu hizmeti kategorisinin bürokrasi ayağı-dır, askeri bürokrasidir, öte yanda da aynı kamu hizmetinin, milli savunma hizmetinin güya sivil bir ayağı mevcuttur, seçilen bir bakan MSB’nin başındadır.

Demokratik bir hukuk devletinde herhangi bir kamu hizmetine ilişkin kamuya açıklama yapma, kamuyu bilgilendirme görevi kamu hizmetinin bürokratik ayağının değil, seçilmiş sivil ayağının işidir.

Kimse de Genelkurmay’ın yaptığı açıklamalara şeklen kızmamakta, şaşırmamaktadır, açıklamanın içeriği hoşuna giderse arkasında durmakta, gitmez ise de eleştirmektedir ama bu açıklamaları neden Milli Savunma Bakanı yapmıyor diye sorulmamaktadır ve bu konu Türkiye’nin demokrasiyle, hukukla en temel imtihanıdır.

Kemalist kesim, güya modernitenin, çağdaşlığın sözcüsüdür ama, burada güya kelimesi cuk oturmaktadır, zira çağdaşlığı savunduğunu iddia eden bir kesimin Genelkurmay’ın sivil otoriteyi atlayıp açıklamalama yapmasına karşı çıkmaması düşünülemez.

Türkiye’nin sözde çağdaş kemalistlerinin TSK’yı, Genelkurmay’ı hala kafalarında, olması gerektiği yere, oturtamamaları çok hazindir.

Ancak, sorun sadece kemalistlerle de sınırlı değildir.

Yaklaşık on bir senedir iktidarda olan, Türkiye tarihinin hiç görmediği bir siyasal desteği büyük ölçüde haklı olarak arkasına almış bir hükümetin, bir siyasi hareketin hala Genelkurmay Başkanlığı’nı MSB’den bağımsız açıklamalar yapabilen bir kurum olarak kabulü, bundan büyük siyasi rahatsızlık ve sorumluluk duymaması da gerçekten çok kaygı vericidir.  

Tecrübeli, bilgili, sağduyulu bazı düşünürlerin Türkiye’de çatışan siyasi kesimlerin ortak paydalarının farklılıklarının çok önünde olduğu konusundaki görüşleri bir kez daha mı doğrulanmaktadır?

AK Parti için bunu düşünmek bile istemediğimi söyleyeyim ama AK Parti’nin muhtemelen tek başına gündeme getireceği anayasada Genelkurmay Başkanlığı her yönü ile MSB’ye bağlanmaz ise bu anayasaya “evet” oyu vermeyeceğimi bir kez daha belirtmek isterim.  

Fotoğrafların kimin elinde olduğunu değil de, açıklamayı kimin yaptığını tartıştığımız gün demokrasi yolunda mesafe almış olacağız.

Herkes bu durumu normal görüyorsa Türkiye hala normalleşme ihtiyacı içinde bir ülke olmayı sürdürüyor demektir.

Yazıyı eski bir sorumu tekrarlayarak bitireyim: Bizde Milli Savunma Bakanları ne iş yaparlar?