General Allen’e Ankara’da neler söylendi

ABD Başkanı Obama’nın IŞİD’le mücadele özel temsilcisi emekli General John Allen’in Ankara temasları sonrası gittiği Washington’da yaptığı açıklama önemli. 

Özetle; “Ortak hedefimiz Esad’sız siyasi çözüm. Türkiye, ‘Suriye politikanız ve IŞİD programınız nedir’ diye soruyor. Bu haklı sorulara cevap vermek borcumuz” dedi.

Çünkü Ankara’da kendisine hem sorular soruldu, hem çözüm önerileri anlatıldı:

-IŞİD’le mücadele programınız nedir? Afganistan ve Irak’taki gibiyse işe yaramaz. IŞİD’in insan kaynağını daha da arttırır. Bu tip örgütlerin ana kaynağının Afganistan’daki politikalar olduğunu unutmayın.

-Suriye politikanız var mı? “Esad’ın kimyasal silah kullanması kırmızı çizgimiz” dediniz, kullandı. Harekete geçilmedi. Rejimin demokratikleşmesi, IŞİD ve benzeri örgütlerin kaynağını kurutacak tek yöntemdir.

-Suriye ve Irak’taki etnik ve mezhebi dışlayıcı politikalara ilişkin kapsamlı bir proje, bunlardan kaynaklanan diğer bölgelerdeki çatışmalara da çözüm zemini oluşturabilir.

Allen, soruları ve somut önerileri alarak ABD’ye döndü.

Bu önerilerin neler olduğunu Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun konuşmalarından çıkarmak mümkün. Davutoğlu, en son Malatya seyahati dönüşü yaptığımız sohbette ipuçlarını vermişti.

Özetle aktarıyorum:

-Suriye krizi başladığında, 2012 sonuna kadar neredeyse yabancı savaşçı yoktu. Tamamen Suriyelilerden oluşan muhalifler birleşti, aralarında yabancı unsur bulunmadığı için de kendilerine Özgür Suriye Ordusu dediler. Çünkü komutanları da asker üyeleri de Suriye ordusundan ayrılanlardı.

-Ancak uluslararası toplum bu Suriye muhalefetine destek vermekte isteksiz davrandı. Esad da, ‘ben bu muhalefeti ezerim’ deme cesareti buldu ve saldırdı. Muhalefetin zayıflamasından doğan boşluğu yabancı savaşçılar  ve Irak’taki Ebu Gureyb cezaevinden kaçanlar doldurdu.

-Türkiye’nin öncelikli tespiti şu; IŞİD’i rejimler değil, halklar durdurur. Yani IŞİD’le Suriye halkı mücadele etmeli. Çünkü yabancı müdahalesi hem yetersiz kalıyor, hem de bölgedeki ABD karşıtlığı, Batı karşıtlığı IŞİD’e yarıyor. Suriye halkı desteklenmeli.

-Bu desteğin açılımı şu; Koalisyon, terör gruplarına ve rejime karşı ortak tutum sergilemeli; aynı anda muhalefet eğitilmelidir. Sonuçta Halepliler Halep’ kurtarır, İdlibliler İdlib’i... Sonra bunlar hep beraber yeni Suriye’yi kurarlar.

-Bir proje yürütülecekse; hem bir araya gelmiş ve eğitilmiş/donatılmış muhaliflere alan açmak, hem de sivilleri yeni bir göç dalgası yaratmadan Suriye içinde güvende tutmak  amacıyla uçuşa yasak bölge ve güvenli bölge oluşturulmalı.

-Bu tezimiz yeni değil, başından beri söylüyoruz. Başta ‘ılımlı muhalifleri destekleyelim’ derken bizi suçladılar. Şimdi bizden açıkça askeri destek isteniyor. Bu sadece Türkiye’ye yüklenemez, sadece ABD de üstlenmemeli, bütün uluslararası toplum üzerine düşeni yapmalı.

-ABD’nin bugün geldiği noktaya 2 yıl önce Batı ülkeleri, Suriye’nin Dostları Grubu’ndaki ülkeler gelmiş olsaydı ve ılımlı muhalefet desteklenmiş olsaydı, bugün ne IŞİD’in kullanabileceği bir alan olurdu, ne de rejim katliam yapabilirdi.

-IŞİD’le mücadele için 3 seçenek var:

1- Ya uluslararası toplum, ortak bir projeyle kara gücü de dahil Suriye’ye girecek;

2-Bu istenmiyorsa sadece IŞİD havadan bombalanacak. Ki bu çözüm getirmez, bunu biliyorlar.

3- Ya da uluslararası toplumun hava gücü desteği ve eğitimiyle Suriyeli muhalifler sahada hakimiyeti ele geçirecekler. Ki Suriye Ulusal Koalisyonu ve muhalefeti zaten bu özelliğe sahip. Dördüncü bir yol yok.

-Türkiye hep bunu öneriyordu. Kaybedilen üç yılın bedeli 300 bin can, topraklarında uzaklaşan 4 milyon insan ve içeride saldırı altında kalan 6 milyon insan... Tek tek bizim dediğimiz yere geliniyor.

-Türkiye olarak önümüzde 4 ihtimal var: 

1- Oturup beklemek. Dünya da bir şey yapmaz, biz de... Hayır, bu daha büyük felaketleri getirir.

2- Dünya bir şey yapar, biz izleriz. Hayır, 900 kilometrelik sınırımızın öte yanında olanlara asla seyirci olmayız.

3- Dünya bir plan yapar Türkiye’ye de bir rol verilir. Hayır, başkalarının çizdiği bir rolü asla üstlenmeyiz.

4- Uluslararası toplum görüşlerini masaya koyar, Türkiye de kendi görüşlerini. Birlikte entegre bir strateji üzerinde anlaşılır. İşte şu anda yürüyen müzakerelerin esası budur. Bizce de olması gereken budur.

Yani, ‘Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye orada yerini alır’ değil, ‘Yeni bir dünya kurulurken Türkiye orada olur’...

Davutoğlu’nun çizdiği bu tablo şimdi Washington’daki masada. Ankara’da görünen, ABD’nin bir kısa-orta-uzun vadeli çözüm planının olmadığı... Bu yüzden Washington’dan bir süre daha çelişkili cevaplar gelmesi normal karşılanmalı.