General Mustafa Barzani, Mahabat Kürt Cumhuriyetinin 1946’da yýkýlmasýndan sonra, Sovyetler Birliðine gidebilmek için tarihi bir yürüyüþten sonra Sovyetler Birliðine sýðýndý. Orada Irak’ta krallýðýn yýkýlmasýna kadar kaldý. Irak’a döndükten sonra da umduðu gibi olmadý hiçbir þey. Irak’ta kral devrildi, yönetimler peþ peþe deðiþti. Ama Kürtler’in otonomi talebi karþýlanmadý. General Barzani, ya da en çok bilinen adýyla Molla Mustafa Barzani, Irak’a geldiði 1958 yýlýndan sonra peþmerge adý verilen savaþçýlarýyla beraber bütün hayatý boyunca Irak yönetimlerine karþý savaþtý.
Yenildi, yenilgiye uðratýldý, ama teslim olmadý. Ölünceye kadar ona inancýný kaybetmeyen halkýna sadýk kaldý ve halkýnýn çýkarlarýný savundu.
Bir peþmerge çocuðu olarak dünyaya gelen ve bugün Kürt sinemasý dendiðinde ismi bütün dünyada saygýyla anýlan yazar, yönetmen Hiner Saleem, yirmi dile birden çevrilen ‘Babamýn Tüfeði’ ismini verdiði biyografik anlatýda General Barzani ve Kürt halký arasýndaki o inanýlmaz güven ve sadakati þu cümlelerle anlatýr:
‘1968 yazýnýn baþýnda babam bütün günlerini Baðdat radyosunu dinleyerek geçiriyordu. Arapça’dan hiçbir þey anlamýyordum, ama bir þeyler olduðunu anlýyordum.Kasabadaki tüm erkekler silahlarýný ellerinde bulunduruyorlardý. Ýki isim durmadan radyoda tekrar ediliyordu; bunlarý ezbere biliyordum. Ahmet Hasan El-Bekir ve Saddam Hüseyin Tikriti, iki darbeci. Hükümetin bize saldýracaðý konusunda söylentiler dolaþýyordu. Herkes liderimiz General Barzani’nin vereceði emirleri bekliyordu. Onun aðzýndan çýkacak tek bir kelime vereceði tek bir iþaret üzerine babamýn eski Brýno’su ateþ etmeye hazýrdý. Emir geldiðinde anýnda ayaða kalktý ve eski Çekoslovak malý tüfeðini kavradý. Onu bir at bekliyordu. Babam anneme döndü ve þöyle dedi:
-Gidiyorum
Annem cevap verdi:
-Peki.
Annemin babam gittiði zamanlarda aðzýndan baþka bir kelime çýktýðýný duymadým. (Babamýn Tüfeði Hiner Saleem, -çeviri, Heval Bucak, Avesta yayýnlarý)
Ýþte böyle..Bir emriyle binlerce insaný daðlara çekebilen General Barzani, Türkiye’yle hep dost kaldý. Türkiye yurttaþý Kürtler’in haklarýný alabilmesi için KDP çizgisinde kurulan partileri olumlamakla beraber, bu partilere destek vermede çok çekingen davranýyordu. Bunun anlaþýlýr bir sebebi vardý elbette. General Barzani, etrafý düþmanlarla çevrili bir coðrafyada bir de Türkiye’nin düþmanlýðýný kazanmak hiç istemiyordu.
Peþmergelerin sýnýrý geçip Kobanê’ye gitmesi gündeme gelince, kimi medya organlarý bunu yeni bir felaketin baþlangýcý olarak göstermeye çalýþtýlar. Oysa peþmerge dediðimiz silahlý güç, Irak ordusundan sonra ikinci büyük ve resmi güçtür. Kaldý ki, PYD’nin bu gücü Kobanê’de çok ta istemediði yazýlýp çiziliyor.
Bu geçiþ bir ilk deðil, ama kamuoyu bir ilk olduðunu düþünüyor.Peþmergeler, daha önce de defalarca sýnýrý geçtiler, onlardan kaçan ve Kürtler’in cahþ-hain dedikleri düþmanlarýný Türkiye sýnýrý içinde yok edip geri döndüler.
Türkiye’de 60’lý 70’li yýllarda Kürt aydýnlarý arasýnda, Irak’taki Kürt mücadelesinin imkanlarýndan yararlanmak isteyenlerin sayýsý bir hayli fazlaydý. Doktor Sait Kýrmýzý Toprak bu aydýnlarýn lideri olarak öne çýkmayý baþardý. Dr. Sait Kýrmýzýtoprak Tunceli-Dersimliydi. Týp eðitimi almýþtý, 1959’da Menderes hükümetinin, Kürt aydýnlarýna karþý baþlatýlan tutuklama furyasýnda Dr. Sait de tutuklandý ve 49’lar Davasý denilen davada yargýlandý. Doktor Þývan adýyla da bilinen Sait Kýrmýzýtoprak, silahlý mücadeleye inanýyor, Irak Kürdistaný’ nda bir gerilla hareketi örgütlemek ve Türkiye’ye karþý savaþmak istiyordu. Bu amaçla ikna ettiði arkadaþlarýyla beraber 1970’li yýllarda Kuzey Irak’a geçti. Burada Mustafa Barzani tarafýndan karþýlandý. Türkiye’den Barzani’yle görüþmeye giden grubun Barzani’den istediði, siyasi ve silahlý eðitim verebilecekleri bir bölgenin kendilerine tahsis edilmesiydi.
Mustafa Barzani Türkiye’yi karþýsýna almak istemiyordu. Oysa Dr. Þývan ve arkadaþlarý, meseleye gayet romantik bir bakýþ açýsýyla yaklaþýyor ve Kürt ulusal hareketinin liderinin kendilerini destekleyeceðini umuyorlardý. Bu umut karþýlýksýz kaldý ve sonrasýnda da Þývan ve arkadaþlarý, baþka bir grubun liderinin, Türkiye- Kürdistan Demokrat Partisi lideri Sait Elçi ve arkadaþlarýnýn öldürülmesinden sorumlu tutulup infaz edildiler. Bu hadise Kürt siyasi tarihinin en trajik hadisesinden biridir.
Mustafa Barzani, Dr. Þývan ve arkadaþlarýyla ilk karþýlaþmasýnda, ‘Türk hükümetinin geliþinizden haberi var mý?’ diye sorar.
Soruya Dr. Þývan cevap verir ve þunlarý söyler:
‘Türk hükümetinin geliþimizden haberi olsun ve devrime ( Kuzey Irak Kürt Ýhtilali kastediliyor) bir rahatsýzlýk yaratýlsýn istemedik. Bu yüzden kimse buraya geldiðimizi bilmiyor.
Barzani:
‘1962’de Behdinan bölgesindeydim. Türk hükümeti bize çok iyi davranýyordu. Sýnýrý geçtik ve onlardan (cahþ-hainleri kastediliyor) 23 kiþiyi öldürdük. Çolemerikê (Hakkari) kaymakamýna haber gönderdim, bu adamlarýn peþinden geldiðimizi ve baþka bir þeyle alakalý olmadýðýmýzý ama diðer adamlarý istediðimizi söyledim. Vallahi jandarma komutaný ve kaymakam bu adamlarý bize teslim ettiler ve bize yardýmcý oldular. Yardým istediðimizde onlar da bizden bir adam istediler. Adamýmýzý gönderdik. Onlar da adamýmýzý Hakkari’ye, Diyarbakýr’a oradan Ýstanbul’a... Dediler ki sýnýrda olan aþiretler yardýmlarýnýza gelse bir þey demeyiz..Valla yardýmýmýza geldiler ve bize para yardýmý da yaptýlar. Türk hükümetine sýkýntý ve rahatsýzlýk verilmemeli..’ ( Orhan Miroðlu-Silahlarý Gömmek-Everest Yayýn.)
Kýssadan hisse:
Türkiye’nin arka bahçesinde yürüttüðü Kürt politikasý sanýldýðý gibi son birkaç yýl içinde oluþmuþ bir politika deðildir. Yarým asýrdan fazla bir tarihe sahip resmi bir politika söz konusudur ve bu resmi politika özünde hep bir devlet politikasý olarak belirlenmiþtir. Hükümetler deðiþmiþ ama bu devlet politikasýnda ciddi deðiþiklikler olmamýþtýr.
Kürtlerin fiili olarak özerk bir bölge kurduklarý tarihten bu yana, Türkiye’yle Kürt hükümeti arasýndaki iliþkilerin mahiyetinde bir deðiþiklik olmadý. 1990’lý yýllarda peþmergeleri PKK’yle mücadele adý altýnda eðiten ülke Türkiye’den baþkasý deðildi. Bugün ise, bütün dünyanýn ve bölge halklarýnýn baþýna bela olmuþ IÞÝD’le mücadele için ayný peþmerge gücünü Almanlar ve Amerikalýlar eðitiyor.
Türkiye’nin yapmasý gereken þeyi yani, bu defa Batýlýlar yapýyor..
Keþke olmasaydý desek mi acaba?