Gerçek bir tiyatrodan, siyaset sahnesindeki tiyatroya...

24 Ekim akşamı, İstanbul m.vekili Hasan Turan bey, 'İstanbul-Esenler/ Kadir Topbaş Kültür Merkezi'nde Filistin'le ilgili bir tiyatro gösterisi var..' deyince, hele de Filistin söz konusu olduğundan, gitmemek olmazdı..

Esenler Belediyesi'nin de desteğiyle, 'Tiyatro- Ankebût' tarafından sahneye konulan bu oyunu seyretmek için, büyük ekseriyeti 20'li yaşlarında ve büyük ekseriyeti de İslâmî hassasiyetlere riayet eden yüzlerce genç kızın da izleyici olarak katıldığı salon, tıklım tıklım doluydu. Ankebût, bilindiği üzere, örümcek demek olup, örümcek, kendi ördüğü incecik ve önemsenmeyen ağlarına takılan avlarıyla sürdürür hayatını.. Örümcek ağı, bakalım, Filistin'de de, gücetaparları, zâlim ve gaasıbları, yüreğinden kopan gözyaşlarıyla zulme, haksızlığa direnen mazlumlar karşısında ne hale getirecek..

Tek kişilik ve 1,5 saatlik bir oyundu, eser..

Yazan ve oynayan da, Nurdan Albamya İnce isimli yazar-oyuncu.. Desteklenirse, sanırım, daha verimli çalışmalar sergileyebilir.. Dekor, Filistin'de, devamlı yıkımlar, bombardımanlar, her türlü zulümler ve ölümler içinde, yoksullu ve yıkıntılar içinde, çok basit ev eşyası olan bir odada, günlük hayatın içinde yaşayan bir ev kadının acılarını sancılarını, direniş azmini, yıkılan sionist İsrail rejimi güçlerince devamlı yıkılan evlerin hikayesini canlandırmaya çalışıyordu.. 'Babam, yıkılan evimizin yerine yeniden duvar örmeye, çalıştıkça, sionistler yıkıyorlardı ve babam yeniden duvar örmeye koyuluyordu, ama yorulmuştu, artık..' derken; Filistinli çocukların ise, kendi aralarında, evleri en çok yıkılanlara daha bir imrendiklerini yansıtan sözler ilginçti.

Sahne, 'Filistin'i, Kudüs'ü, Mescid-i Aqsâ'yı konuşmalıyız..' hatırlatmasıyla kapanıyordu.

İnşaallah, zâhiren zayıf sanılan o örümcek (ankebût) ağı, sionistleri de mahvedecektir.

*

Esenler'den sonra, gece, saat 23.00 sularında Taksim Meydanı'na indim.. Taksim Câmii, ışıklandırılmış haliyle, daha bir ihtişamlıydı ve o meydana mührünü vurmuştu.

Meydandan, yoğunluk yüzünden adım atmakta zorlanılan İstiklâl Caddesi'ne kalabalıkların içine karışıp Galatasaray'a gittim- döndüm..

*

27 Mayıs Darbecileri'nden bir yüzbaşının oğlu olup, babası sürgündeyken Tokyo'da doğan bir küçük parti liderinin, sosyal medyada, İstiklal Caddesi ve Taksim Meydanı'nın 'arablarca işgal edildiği' şeklindeki yakınmasının ne kadar doğru olduğunu 'ayn-el'yaqîn' de görmek istedim.

Evet, pek çok arab da vardı, İranlılar da vardı.. Ayrıca Çinli, Japon gibi çekik gözlü kalabalıklar da.. Ayrıca 7-8 yerde de 'Deliloo, delilooo' diye Kürtçe türküler söyleyen ve kalabalıklardan insanların da katıldığı halaylar çekiyorlardı. Avrupalılar, Ruslar, Balkan ve Afrika halkları, Orta Asya ve Latin Amerikan halklarından turistler.. Her taraf tıklım tıklımdı.. Anlaşılıyordu ki, o ırkçı parti lideri Prof., orada sadece arablardan şikayetçi olmakla nasıl bir iğrenç ve ilkel ırkçı olduğunu bir daha gösteriyordu. O kişi, Suriye'den gelen sığınmacı mazlum kardeşlerimize bir saldırı kampanyası başlatmamış mıydı?

Özel bir uçakla Amerika'ya gidip, orada, 8 saat boyunca izini kaybettirdikten sonra, kiminle nerede ve ne konuştuğu etrafında yığınla sual işaretleri üreten KK Bey, orada, 'Türkiye olarak Ukrayna'yı desteklemeliydik' demez mi?

Bu söz, tam da Biden'lık.. Çünkü, o sözler, Amerika'ya, 'N'olur, beni al..' kabilinden bir yılışıklığı yansıtıyordu. Ama, yine de Amerikalılar bile, ondan bir şey olamayacağını anlamış olmalı ki, dikkati çeken hiç bir kimseyle görüşemedi..

Tam da, 2 sene öncelerde, 'Amerikan menfaatlerine aykırı siyasetler takib eden Erdoğan'ı, içerdeki muhalefetle işbirliği yapıp, demokrasi yoluyla iktidardan uzaklaştırmalıyız..' diyen Biden gibi bir siyasetçiye, 'Ben buradayım, demiş oluyor..

Dün, KK Bey'in CHP Grup konuşmasını dinledim ve bu kadar çapsız bir muhalefet lideri olduğu için ülkem adına üzüldüm.. Ama, böyle birisinin C. Başkanı adayı olması ihtimalini yine de memnuniyetle karşılarım; tahmin edilebilecek gerekçelerle..

KK Bey, dünkü konuşmasında Gezi Hadiseleri'ni 'demokrasi tarihimizin onurlu bir sahifesi' diyerek kutsadı, âdeta.. Bu kişi, 'Biz kazanamayacaksak, ülke n'olursa olsun.. ' havasındaydı..

KK Bey, ayrıca, Tokat'taki -ve ne üretildiğini açıklamadan-,bir tekel fabrikasının yerle bir edildiğini yansıtan bir fotoğraf gösteriyor ve 20 senedir iktidarda olan AK Parti'ye, bir tane fabrika kurmadı!' diye veryansın ediyordu. Yüzüne gözüne dursun, ülke bu sâyede mi, 36 milyar dolarlık yıllık ihracattan, 250 milyara yükseltildi..

*

Siyaset sahnesinin bir diğer tuluâtçısı olan Akşener, 'CHP'den şikayet etmiş, bir şımarıklık içinde olduklarını' hatırlatarak.. 'Bizimle kazanacaksınız, ama, iktidar olduğumuzda 'sadece biz..' havasındalar.. Öyle mi' diyordu..

*

Bahçeli ise, kendisi dışındaki herkese, 1930'lu yıllardaki anlayışları çağrıştırırcasına Cumhuriyet dersi veriyordu, dünkü konuşmasında..

Temel Karamollaoğlu ise, Başkanlık seçiminde ikinci merhaleye kalınmasından ciddî endişelerinin olduğunu söylüyordu..

Davudoğlu'nu ise, Erdoğan için, 'Biz olmasaydık sen bir hiçtin..' gibi bir tekebbür cümlesiyle ve hiç bir gerçeği ifade etmediğine inandığım için, ve hele bir tv. kanalında 'Ben geldiğim her makama emeksiz gelmedim, kendi çabamla, tırnaklarımla geldim..' gibi lafları dolayısiyle geçiyorum.

Babacan'a gelince.. Bakanlık yaptığı 14 yıllık dönemin bütün başarılarını, 'Tabiî, o zaman biz iş başındaydık..' diye sahiplenmesi açısından, Davudoğlu'ndan farksız noktada.. Yazık!..

*

İki gün önce ise, Tayyib Bey'in konuşması vardı Diyarbekir'de.. Sırf gelecek seçimi düşünen, halk kitlelerinin hoşuna gitmek ve onlardan oy devşirmek isteyen siyasetçiler, en olmayacak sözleri bile söylerler. Gelecek seçimleri değil de, gelecek nesilleri ve ülkenin geleceğini düşünenler ise, tarih, millet ve daha önemlisi, Allah huzurunda verecekleri hesabın sorumluluğuyla hareket ederler.

Tayyib Bey'in, Diyarbekir'de bu hassasiyetle konuştuğunu gördüm. Çünkü, Diyarbekir'de, rey kaygusu taşımaksızın, açıkça, yüreğini sözlere döktü ve orada çok güçlü olduğu söylenen bir partiyi, sadece PKK'nın Meclis'teki sözcüsü olarak değil, emperial güçlerin kuklası olarak niteledi; doğru olduğuna inandıklarını, yüreğindekileri halkla paylaşan nâdir siyasetçilerden birisi olarak..