Gerçek sorun nerede?

Uzun zamandýr yazý yazmanýn getirdiði bazý zorluklar var. Bir bakarsýnýz ki pek çok yazýya ayný cümlelerle girmek zorunda kalýrsýnýz. Gündem mi deðiþmiyor, yoksa bazý konularý farklý anlatmak konusunda yetersiz mi kalýyoruz? Tartýþýlýr. Ama bir gerçek var ki Türkiye’nin yakýcý gündemi, sýkça kendisini tekrar ediyor ve her nedense ayný tuzaklara sanki bile bile yeniden düþüyoruz. 

Farkýnda mýyýz acaba? Bu topraklara ait bir geleneðimiz var. Peki o halde bu geleneðin bize bahþettiklerini neden bu kadar kolayca unutuyoruz ve neden baþka rüzgarlardan böylesine çabuk etkileniyoruz? Anlamak gerçekten çok zor.  

Yaný baþýmýzda bir sorun var. Suriye, nereden bakarsanýz bakýn, hem yeni sorunlar üretmeye uygun bir zeminde bölünüyor. Hem de mevcut haliyle Türkiye’nin hareket kabiliyetinin önüne ciddi engeller getiriyor.

Bugün aktarmak istediklerimin, olup bitenin siyasi boyutuyla ilgisi yok. Ýþin o tarafýnda hayli sýkýntýlý günler yaþýyoruz. Siyasetin doðasýna uygun biçimde tam anlamýyla bir güç savaþý yaþanýyor. Yazýk ki yýllardýr ifade etmeye çalýþtýðým gibi, ABD ve müttefikleri Suriye konusunu Rusya’ya havale ederek, kenara çekildiler ve þimdi bu güç savaþýndaki belki de en acýmasýz sahnelerle karþý karþýyayýz.

Yapmak istediklerinizi, farklý hamlelerle ve boyutlarla zenginleþtirmeden, sadece siyaset ve onun araçlarý üzerinden yol alýrsanýz, eninde sonunda týkanýrsýnýz. Yazýnýn giriþinde ifade etmeye çalýþtým; gelenek. Ona yüklenen olumsuz anlamlarý dilediðiniz kadar tartýþabilirsiniz. Ama geleneðinden habersiz olmak, ondan faydalanmamak ve hele türedi anlayýþlara kolayca gönül vermek gerçekten kabul edilebilir bir hal deðil.

Bir anlayýþ, bir zihniyet, bir ideolojik körlük, bir vahþet Ýslam coðrafyasýnýn dört bir yanýna adeta zehir gibi musallat oluyor. Bizim neredeyse burnumuzun dibinde, kendisini Ýslam adýna devlet olarak ilan ediyor, katliam yapýyor. En kötüsü de bu anlayýþ dünyanýn dört bir yanýnda bir þekilde kendisine katýlým buluyor.

Biz Suriye sorununa bakarken, Ýslam dünyasýndaki diðer alanlarda ne olup bittiðine ilgi gösterirken; üstelik pek çoðundan farklý bir din anlayýþýna, asýrlardan beri devam eden zengin ve derinlikli bir geleneðe sahipken, nasýl olur da asýl tehlikenin farkýnda olmayýz?  

Kendisine cemaat diyen, bu gelenekle herhangi bir baðý olmayan yapýlardan bahsetmeye bile deðmez. Ancak bir þekilde hem mevcut siyasi sýnýrlarýmýzda, hem de yakýn coðrafyamýzda karþýlýðý bulunun deðerlerden ve bu deðerlerin þekillendirdiði ortaklýklardan faydalanmak yerine; ne olduðu meçhul, arkasý karanlýk anlayýþlara set çekmek için niçin daha kararlý davranmýyoruz?

Kendisini Allah adýna, Ýslam adýna, din adýna savaþçý ilan eden, bunun için dünyayý kasýp kavuran anlayýþýn, kelimenin tam anlamýyla panzehiri Türkiye’nin sahip olduðu deðerler, din yorumu ve bunlarýn þekillendirdiði gelenek. Bu söylediðimin laiklik gibi anlayýþlarla ilgisi yok, meraklýsý not edebilir.

Acilen, ama acilen; bu geleneði temsil eden insanlarla, takati kalmýþsa yapýlarla oturup yakýn geleceði konuþmak gerekiyor. Seçimlerde ortaya çýkacak sonuçtan da, siyasi çekiþmelerden de daha önemli bir sorunla karþý karþýyayýz. Ayaklarýmýzý yere saðlam basarak, özellikle de zehirli rüzgarlara ve akýmlara kapýmýzý sýmsýký kapatarak; yoktur ama, farz edelim ki olsa bile bunlarýn getireceði bilmem hangi faydalara tamah etmeden yeni bir yol haritasý belirlemek zorundayýz.