Hepimiz için daha anlaþýlýr hale gelmek için ‘’gerçekler’’ basýn toplantýsý düzenlemezler. Böyle huylarý yoktur! Gerçi eninde sonunda ortaya çýkmak gibi bir huylarý olsa da, bunun zemini kendi kendilerini etiketleyip raflara dizmek deðildir; çünkü gerçeklerin kendileri hakkýnda bir görüþleri yoktur. Hiçbir gerçek kendisi hakkýnda bir makale yazmaz. Daha da ileri gidip cüretkâr bir tavýrla kendini kendisi için kitaplaþtýrmaz. Konferanslar vermez, sempozyumlar düzenlemez ve miting meydanlarýnda avazýnýn çýktýðý kadar yüksek sesle ve hiddetle kendinden bahsetmez.
Aslýnda, gerçekler gelip kendisini hiçbir þeye dayatmazlar. “Þu gerçek þu nedenle çözümünü gelip dayatmýþtýr” lafý gerçeklere ait deðildir. Bu laflar biz ölümlü ve kusurlu insanlara aittir.
Tekrara düþmek pahasýna bir kez daha söylemeliyim ki, gerçekliðin hiçbir konuda hiçbir görüþü yoktur. Gerçeklik, bir görüþ edinme ihtiyacý duymaz. Buna yeltenmez, buna tenezzül etmez: çünkü zaten kendisi gerçektir. Görüþe, algýya ihtiyacý olan insandýr. O nedenle her gerçeklik, insanýn ona dair ne bildiðine baðlýdýr ve o nedenle de her gerçeklik parçalý ve tartýþmaya dahildir.
Ýlke olarak hiçbir birey, toplumun bütünselliðine ait olan ve ona iliþkin bir bilginin taþýyýcýsý olamaz. Çünkü toplumu oluþturan bizler, birer birey olarak- en son tahlilde, belki de en son kertede ve özünde demek gerekir- her birimiz, kendi kiþisel yararýmýzýn peþinden koþar ve bu birbirinden kopuk çýkar ve yararlarýn bütüncül bir sistem içinde nasýl birleþtiði ile az çok ilgileniriz. Esasen adýna gerçek dediðimiz þey de, sadece bu ilgi alanýmýzdaki küçük parçalar ve kendi kendimize ilan ettiðimiz bütünselliðidir.
Bu tespiti yaparken elbette bütünüyle gerçeðin dýþýnda ve ondan azade olduðumuzu söylemeye çalýþmýyorum. Söylemeye çalýþtýðým þey, en iyi ihtimalle gerçeðin sadece bir parçasýyla, ihtiyaç duyduðumuz ve bizim için artýk elzem olan küçücük bir parçasýyla iliþkilendiðimizdir. Çünkü total ve bütünsel gerçek, her zaman kavrayýþýmýzýn bir adým önündedir.
Esasen belirli bir niyetle gerçekliði kurcalamaya çalýþtýðýmýz için de, bu önsel yargýmýz ya da acil çýkarýmýz bizi tercih yapmaya zorlar ve biz o andan itibaren gerçeði kendimiz için ayýklamaya baþlarýz. Ne kadar nesnel davranmaya çalýþsak da gerçeði ayýklama iþlemini yaparken, gerçeðe dair bir dizi önemli içeriði seçenekler dýþýna atarýz. Bu noktada neleri gerçeðe dairdir diye içeride tuttuðumuz ya da neler bu gerçeðin dýþýndadýr diye dýþarý attýðýmýzýn önemi büyüktür.
Tabii ki, gerçekler onlara dair olarak yaptýðýmýzla ilgilenmezler. Çünkü onlara dair bir görüþe sahip olmak arzusu sadece insana aittir. Bu yanýyla gerçekler, bizim onlara dair ne kadar çok þey bildiðimizle de ilgilenmezler. Bizim gerçeklik algýmýz gerçeðe dair ne kadar çok þey biliyor olmamýz tarafýndan þekillenir.
Bu bakýmdan bizim gerçekler hakkýnda ne düþündüðümüz büyük önem taþýyor, ama ayný þekilde gerçeklerin bizim hakkýmýzda ne düþündüðü ise hiç kimsenin umrunda deðildir. Bu denklem pek adil görünmüyor olsa bile maalesef bu bahiste gerçek bundan ibarettir.
Genel bir prensip olarak, kendi yaratýcý pratiðimizi tanýma gücünden yoksun varlýklar olarak tarif ediliriz. Atýl, dünyayý seyre dalmýþ edilgen varlýklar olarak biliniriz. Bu birçok bakýmdan doðru bir tasnif ve görüþtür. Eðer öyle olmasaydý, sýrf heyecanla konuþuyor diye, sýrf sesi çok gür çýkýyor diye, ipe sapa gelemez laflar eden her ‘’görünür’’ bireye kulak kabartmaz, ondan etkilenmez ve en vahimi de peþine düþüp ondan daha kralcý davranmazdýk.
Gerçeklerin görüþü olmaz, bu doðrudur; görüþe ihtiyaç duyan ve o nedenle gerçeðin peþine düþen insandýr; bu da doðrudur. Ama her gerçek benim diyen insana da ‘’ hele bak yahu! bu adam hakikatý söylüyor’’ diye kul köle olmak da gerekmiyor. Omuzlarýmýzýn üstünde taþýdýðýmýz saksý deðil, en kýymetli varlýðýmýz olan beynimiz ve onun þahane aleti aklýmýzdýr.