Gerekçeye gel

Hani þimdinin Anayasa Mahkemesi Baþkaný Prof. Dr. Zühtü Arslan, 2008 yýlýnda “gerekçe olmadan karar açýklanamaz kardeþim. Bunu 100 kiþiye sorsan, madde açýk herkes böyle düþünür ve söyler” demiþti ya. Sonrasýnda AYM Baþkaný olduðunda 8 yýl önceki görüþünü ters yüz edip, önce karar açýklamýþ, “Can Dündar ve Erdem Gül’ün ifade özgürlüðü ihlal edildi. Serbest býrakýn” demiþti. Þimdi o kararýn gerekçesini de açýklayýp “bu iþler böyle gelmiþ böyle gider, bi akýllý ben miyim?” tadýnda takýlmaya devam ediyor Sayýn Arslan. Olsun.

33 sayfalýk gerekçeyi baþýndan sonuna kadar okuyunca lise yýllarýndaki edebiyat imtihanlarý aklýma geldi. Hoca bir ya da iki soru sorar ve sorduðu konu/kiþi hakkýnda yorum isterdi. Mevzuyu bilenler, dersine çalýþanlar aklý baþýnda ayaðý yere basan cevaplar yazar okkalý notunu da alýrdý. Mevzuya hakim olmayanlarýn yapacaðý tek bir þey vardý. O da sayfayý þiþirmek. Kelimeleri çoðaltýp sayfayý dolu göstermek ve bundan yüksek not beklemek. Tabi sonuç her zamanki gibi hüsran olurdu.

AYM’nin 33 sayfalýk gerekçeli kararýný da bu baðlamda deðerlendirmek herhalde haksýzlýk sayýlmaz. Bu konuda fazla söze gerek yok. Cumhurbaþkaný “33 sayfa olduðuna göre herhalde açýklamakta zorlandýlar” demekle iþi özetledi zaten.

Ankaralý gazetecilerin sýklýkla kullandýðý bir deyim aslýnda Anayasa Mahkemesi’nin yapmaya çalýþtýðýný çok güzel özetliyor. “Anayasa Mahkemesi siyasi kararlar verir, hukuki gerekçeler bulur” der meslektaþlarýmýz. Bu kez o hukuki gerekçeyi de bulamamýþlar anlaþýlan.

Üstelik ýskalanan bir baþka konuyu da gerekçeli karardan öðrendik ki karþý oy kullandýðý söylenen üyeler Hicabi Dursun, Kadir Özkaya ve Rýdvan Güleç’in aslýnda Anayasa Mahkemesi ile birlikte hareket ettikleri ve Can Dündar ve Erdem Gül’ün “ifade ve basýn özgürlüðünün ihlal edildiðine” inandýklarý anlaþýlýyor. Bunu da atlamayalým.

Kayserili Pazarlýðý

Baþbakan Davutoðlu, Suriyeliler mültecilerle ilgili son Brüksel ziyaretinde mevkidaþlarýný þaþkýna çevirecek önerilerde bulundu ve bir þey diyemez hale getirdi ya. Doðan Medya’yý aldý bir panik. Alman muhalefeti Merkel’i köþeye sýkýþtýrmak için çeþitli argümanlar üretirken, Türkiye’deki muhipleri boþ durmuyor. Ahmet Hakan’dan bahsediyorum. Nuh Albayrak, Ertuðrul Özkök’e hodri meydan dediðinden beri sesi çýkmýyor, görevi Ahmet Hakan’a devretmiþ anlaþýlan.

Doðan Medya, Ahmet Hakan’ýn aðzýndan “içinden keþkeler geçen Kayserili pazarlýðý yazýsý” yayýnlýyor ve diyor ki; Türkiye’nin çözüm planý erdeme pek yer vermeyen þekilde gerçekleþti.

Bu cümleyi iki durumda söylenebilir.

Birincisi, içeriði iyice okuyup, sýrf düþmanlýk için.

Ýkincisi içeriði hiç okumadan cahillik sergilemek için.

12 maddenin görüþüldüðü toplantýnýn detaylarý hemen tüm gazetelerde yer aldý.

En önemlilerinden biri mülteciler Avrupa’ya gitme umudunu kaçak yollardan yapmasýn, Ege’de boðulmasýn diye, bu yolu kapatmayý öngörüyordu. Bu mu erdemsizlik? Yoksa ölmelerini mi istemeliydi Türkiye?

Diðeri bu ölümler olmasýn, Aylan bebek haberi yayýnlanamasýn diye gelin bu iþi resmi yoldan yapýn, AB ülkeleri sizi kayýtlý olarak alsýn demek mi erdemsizlik? Yoksa Aylan bebek cesetleri ummak mý?

Vize meselesinden Davutoðlu’nu vurmak mý erdem Ahmet Hakan? Dünya alem biliyor ki Türkiye vizesiz Avrupa hakkýný Ekim sonunda zaten alacaktý. Bunun için de geri kabul þartýnýn yürürlüðe girmesi gerekiyordu. Kaçak mültecileri kabul ederek bu þart zaten uygulamaya baþlýyor, o zaman Ekim ayýný beklemeye gerek yok demek mi erdemsizlik?

Anlaþýlýyor. Doðan Medya derin Almanya’yý arkalamak için Merkel’i de gözden çýkardý. Ama bunu erdem/erdemsizlik kýlýfýyla yapmayýn yeter. Çünkü erdem sizin kaleminize pek de yakýþmýyor.