‘Gergin Barýþ’ýn sonu mu?

Türkiye ve Ýran arasýnda iplerin bu kadar gerilmesi, kimi ne kadar memnun eder bilemiyorum. Ama gerçek þu ki, farklý medeniyet tasavvurlarýna ve yorumlarýna raðmen, bu iki ülkenin rekabetten çatýþmaya doðru ilerlemesi hayra alamet deðil.

Esasen ‘rekabet’, Balkanlardan Kafkaslara, hatta Ortaasya’ya, Suriye’den Irak’a kadar geniþ bir alanda adý konulmamýþ biçimde devam ediyor. Ankara ve Tahran, yüzyýllardýr devam eden ‘gergin barýþ’ halini koruma ve devam ettirme konusunda birkaç istisna dýþýnda bugüne kadar dikkatli oldular. ‘Gergin barýþ’ kavramý þu ana kadar kullanýldý mý bilmiyorum. Ancak Türkiye-Ýran iliþkilerinin tarihini ancak böyle bir kavramlaþtýrmayla ifade edebildim.

1979’daki rejim deðiþikliðinin ardýndan, Irak’la uzun bir savaþ yaþayan Ýran, 1990’lý yýllarýn baþýndan itibaren çok daha etkin ve pragmatist bir dýþ politika izlemeye baþladý. Bu politikanýn Ýslam dünyasýnda farklý etkileri ve karþýlýklarý oldu. Diðer yandan 1979 Devrimi’nin de gerek algý, gerekse yöntem açýsýndan neredeyse Ýslam dünyasýnýn tamamýnda, hemen tüm Ýslami hareketleri bir þekilde etkilediðini de unutmamak gerekiyor.

Suriye sorunu, 1982’de yaþanan Hama katliamý üzerinden belli sorular ve kuþkular uyandýrsa da, Ýran’a yönelik eleþtiri oklarýnýn ciddi boyutlara ulaþmasý, son bir yýlda yaþanan süreçle ortaya çýktý. Ýran yönetiminin, Þam rejiminin arkasýnda durmasý, bunu kendi politik kurgusu açýsýndan vazgeçilmez olarak tanýmlamasý ve sonuç itibarýyla askeri anlamda da bu desteði ortaya koymasý, ciddi bir ayrýþmanýn iþaretlerini veriyor.

Dolayýsýyla bu dönem itibarýyla Ýslam dünyasýnýn geniþ kesimlerinde, Suriye meselesi üzerinden Ýran’a yönelik tepki ve öfkenin daha da týrmanacaðýný öngörmek zor deðil. Tahran’ýn pragmatizmi, bu öfkeyi azaltmak yerine daha da týrmandýrýyor.

Gelin görün ki, tablo bundan ibaret deðil. Her þeyden önce Ýran’a yönelik kuþatmanýn uluslararasý boyutu, öyle bir kalemde silinip atýlacak hafiflikte deðil. ‘Ýran aslýnda ABD ve Ýsrail’e anlaþmalý olarak bu iþleri yapýyor. Ýslam dünyasý içinde bir truva atý’ gibi dahiyane (!) yorumlarý bir kenara býrakýrsak, uluslararasý sistemin Ýran’la hesaplaþmasýnýn henüz bitmediðini, hatta yeni baþladýðýný da söyleyebiliriz.

Çok geniþ bir alanda farklý tonlarla olsa da etkinlik sahibi olan Ýhvaný Müslimin (Müslüman Kardeþler) ve benzeri siyasi oluþumlarýn; bir bölümü tarihten, bir bölümü siyasi rekabetten kaynaklanan bu öfke ateþine durmaksýzýn odun taþýdýðý/taþýyacaðý sýr deðil. Dolaysýyla yüzyýllardýr kimin haklý kimin haksýz olduðunun zerre kadar önem taþýmaðý Þii-Sünni fay hattý, herkesin katkýsýyla sürekli hareketli olacak ve birileri de bu hattý sürekli kaþýyacak.

Bunlarýn hiçbirisine söyleyebilecek sözüm yok. Ancak ilgilendiðim tek bir baþlýk var. Acaba Türkiye bu hengamenin, cadý kazanýnýn ve fitne ateþinin içinde nasýl bir duruþla yoluna devam edecek. Gelinen noktada, Tahran’la gerilen iliþkileri nasýl bir zeminde devam ettirecek. Karþý tarafýn farkýnda olup olmamasý bir yana, böyle bir çatýþmanýn bizi ve herkesi nasýl bir ateþe atabileceðini doðru okuyabilecek mi.

Türkiye’de, bir köþede hazýr bekleyen ve ‘Ýran’ýn baþýna taþ düþse de bayram etsek’ diyen çevreler var. Bunlarýn iflah olmayacaklarý da malum. Ancak bugünkü siyasi iktidarý oluþturan ‘akýl’, iki farklý medeniyet tasavvurunun çatýþmasýnýn nelere mal olabileceði konusunda hayli ciddi bir birikim ve öngörüye sahip.

Öfkeyi karþýlýklý olarak týrmandýrmanýn kimseye yararý yok. Bu kavgayý kimin baþlattýðýný bile hatýrlayamayacak bir kaosun içine düþmeden, yeniden konuþmanýn yollarýný birlikte aramak zorundayýz.

Her þeye, evet her þeye raðmen...