Beklendiði gibi sonuçlanmasýna raðmen 30 Mart seçimleri, seçimi kaybeden veya umduðunu bulamayan kesimlerin sisteme ve demokrasiye yönelik umutlarýný biraz daha zayýflatmýþ görünüyor. Bu kez ilk defa, karþýlarýndaki siyasal yapýnýn sadece iktidar partisinin olaðan gücünden ibaret olmadýðýný hissettiler. Ýktidar partisinin merkezdeki aðýrlýðý kadar derinleþmiþ bir sosyolojinin varlýðý anlaþýldý. Tabiatý gereði bu da seçim yoluyla yarýþmanýn ve seçim yoluyla iktidara ulaþmanýn görünür gelecekte imkansýz olduðu gibi sarsýcý bir veri üretti. Ama yanlýþ...
Zira, bu veriden çýkartýlacak sonuç umutsuzluk deðil siyaset deðiþikliðidir. Siyaset deðiþikliði de o sosyolojiyi sadece taklit etmek deðil, bir parçasý olmayý denemektir.
CHP’liye, Kemaliste benzemeyen insanlarýn ticarette, siyasette, sporda, sanatta, diplomaside; hasýlý hayatýn her alanýnda varlýðýný kabullenmek ve erken Cumhuriyetin tek yanlý belirlediði statüleri reddetmektir.
Böylesine keskin ve derin bir siyaset deðiþikliði kolay deðil elbette ama baþka da çýkýþ yoktur.
Türkiye’de yaþayan insanlarýn normu artýk Kemalist-laikçi eksenin belirlediði ve dayattýðý modeller deðildir. Meþruiyetin kaynaðý da artýk ayný eksen deðildir. CHP ve CHP paralelindeki seçkinler, 2002 yýlýndan itibaren yani en baþýndan beri AK Parti iktidarýna “aha gitti, aha gidiyor” diye baktýklarý için beraberinde gelen yeni normlarý da görmezden geldiler.
Görmezden geldikleri geçici olmayan bilakis kalýcý ve zaten 100 yýldýr beklenen deðiþimin ta kendisiydi.
Din her zaman hayatýn ve siyasal tercihlerin ayrýlmaz bir parçasýydý...
Kürt kimliði her zaman, Kürtler için asli ve reddedilemez bir kimlikti...
Ekonomik hayatta eþit rol sahibi olmak her dönemde Anadolu sermayesi için olmazsa olmaz bir talepti...
Baþörtüsü, laik doktrinin aksini dayatmasýna raðmen vazgeçilmez bir tercihti...
Eðitimde resmi ideoloji on yýllardýr alttan alta memnuniyetsizlik ve reaksiyon doðuran bir politikaydý...
Askeri vesayet ve askerin sistem üzerindeki doðal etkisi býrakýn Cumhuriyeti, 150 yýlý aþkýn bir süredir toplumun en temel sýkýntýsýydý...
Türkiye, 10 yýlda bütün bu tarihsel ayrýmcýlýklarýn, yasaklarýn ve demokrasi üzerindeki baskýlarýn üstesinden gelmeyi baþardý. Yani, Kemalist ideolojini, ordu ve CHP’nin temsil ettiði bütün normlarýn toplum üzerindeki belirleyici etkisine son verildi.
Yeni bir Türkiye kuruldu... Herkesi inancý, hayat tarzý ve alýþkanlýklarýyla fýrsatlar karþýsýnda eþitleyen yeni normlar tesis edildi.
2014 Türkiyesi’nin normlarý artýk 2000’li yýllarýn baþlarýna kadar baskýyla, dayatmayla, yasakla ve en nihayet postal marifetiyle tesis edilen kurallar ve kurumlar deðildir.
Bunu bihakkýn anlamadan ve kabul etmeden ülkedeki gerilimin üstesinden gelebilmek mümkün deðildir. Gerçek, gündelik siyasetin dili, üslubu ve tarzýndan daha derinlerdedir.
Muhalefet, medyasý ve seçkinleri görünürde AK Parti ve Erdoðan’a direnç gösterip, çoðu kez marjinal bir dil ve saygýsýz bir tarzý da kullanmaktan çekinmezken aslýnda 100 yýlýn sonunda henüz fýrsat eþitliðini yakalamaya baþlamýþ toplumun hafýzasýný ürkütüyor. O yaklaþým, sokaktaki insana yeniden eski yasaklý, vesayetçi ve laikçi günlere dönüþ duygusundan baþka bir mesaj vermiyor.
Ýnsanlarýn 17 Aralýk veya Gezi’de yaþananlardan çýkardýklarý ilk ders de bu mesaj olmuþtur. Erdoðan’ý hedef alan giriþimler sonuçta Türkiye’nin 10 yýllýk kazanýmlarýný geriye götürmeye arzulu; eski normlarý dayatmaya istekli bir siyasetin giriþiminden baþka bir þey deðildir.
Öte yandan, bu denli büyük sansasyonlara karþý iktidarýn býrakýn yýkýlmak aksine güçlenmesi de geleneksel imtiyazýn devamýný temsil eden kesimlerde demokrasi duygusunu zayýflatýyor. 30 Mart sonuçlarýna karþý güvensizlik þeklinde tecelli eden hal de budur.
Çýkýþ yolu daha fazla didiþmek ve daha fazla gerilim üretmek deðildir. Bilakis, CHP’nin ve laikçi seçkinlerin yeni normlara saygý duymalarý ve geçmiþin hatalarýndan uzaklaþma iradesini göstermektir.
Yani, Türkiye yenilenirken geleneksel Cumhuriyetçi siyasetin de demokratikleþmesi ve sosyolojiyi benimsemesidir. Sadece gerilimden kurtulmanýn deðil, bütün fikirlerin, ideolojilerin, etnik aidiyetlerin, mezheplerin birbirlerinden endiþe duymadan yaþayabilmelerinin tek yolu da budur.