Gerilimi kim üretiyor?

Türkiye epey feci bir dönemden geçiyor. Yumruklar sýkýlmýþ, öfkeler köpürmüþ, nefretler bilenmiþ durumda. Bu vahim ortam, psikolojimizi veya ekonomimizi vurmakla kalmýyor. Can bile alýyor artýk aramýzdan.

Ýþte, iki tane gencecik çocuðu topraða verdik. Önce Berkin Elvan sonra Burak Can. Her ikisine de Allah’tan rahmet, acýlý ailelerine sabýr diliyorum. Bir de, her ikisinin de babasýný gösterdikleri erdem için tebrik ediyorum.

Ama bu gidiþle nereye varacaðýz, onu düþünmek lazým. Dikkat edelim, Türkiye derin fay hatlarýna sahip kýrýlgan bir toplum ve bu fay hatlarýnýn hepsi þu günlerde kýpýrdanýyor.

Alevi-Sünni, laik-muhafazakâr, sað-sol gerilimleri birbirinin üzerine eklenerek derinleþiyor. Son devrin bize hediyesi olan hükümet-cemaat kavgasý da cabasý.

Ýhtiyacýmýz olan þey “saðduyu”.  Nitekim çoðu kimse bu kavramý vurguluyor. Ancak böyle zamanlarda saðduyu göstermek o kadar da kolay deðildir; özel gayret gerektirir. Dahasý, Türkiye’deki yaygýn politik kültürün saðduyuya pek de yardým etmeyen bir zaafý vardýr: Kendi cenahýna asla eleþtirel bakamamak. Dolayýsýyla, yaþanan problemde kendi cenahýnýn, belki kendi þahsýnýn oynadýðý olumsuz rolü asla görememek. 

Þu sýralar sýk sýk duyduðumuz “Birileri Türkiye’yi germeye, karýþtýrmaya çalýþýyor” tarzý cümlelerde böyle bir kör nokta yansýyor. Çünkü bu gibi cümlelerin yansýttýðý varsayým, gerilimin “birileri” tarafýndan iradi olarak üretildiði, buna karþýlýk bu cümleyi telaffuz edenlerin hiç bir vebal üstlenmediði. Hatta, muhtemelen, “birileri ülkeyi germeye çalýþýyor, ama biz buna mani oluyoruz” diye dahi düþünülüyor olabilir.

Oysa, olaylarý dýþarýdan izleyen birisi, mevcut gerilimin epey “inter-aktif” bir biçimde geliþtiðini görecektir. Bir baþka deyiþle, yaþadýðýmýz gerilimler, þeytani niyetleri olan birilerinin iradi tuzaklarýyla deðil, gerilimin taraflarýnýn karþýlýklý salvolarýyla geliþiyor. Alýnan her endiþe verici karar, söylenen her kaba söz, atýlan her incitici Twitter mesajý, ya da sergilenen her vurdumduymazlýk, bir tuðla daha koyuyor elbirliðiyle büyüttüðümüz nefret kulesine.

Dolayýsýyla, eðer Türkiye yeniden huzura, sükuna, iç barýþa kavuþacaksa, “ülkeyi karýþtýran alçaklar”ýn yakalanmasý yahut tepelenmesiyle olmayacaktýr bu. Aksine, bu gibi nihai zafer arayýþlarý sadece gerilimi daha da yükseltip ülkeyi daha büyük felaketlere sürükleyecektir. Tek çýkýþ yolu, gerilimi üreten aktörlerin bizzat kendi tutumlarýný deðiþtirip ateþe daha fazla odun atmaktan kaçýnmalarýdýr. Bu aktörlerin sayýsý belki milyonlarý bulsa da, kuþkusuz en etkili olanlar ellerinde en fazla siyasi güç ve toplumsal etki bulunanlardýr.

Tam bu noktada, bunun fazla naif bir beklenti olduðu, çünkü söz konusu büyük aktörlerin gerilimi kasten ürettikleri, çünkü bundan siyasi fayda umduklarý söylenebilir. Böyle düþünen çok sayýda yorumcu da var nitekim. Bu kadar laftan çýkan sonuç ne mi peki?

Çýkan sonuç þu: Herkes bir adým geri çekilse, çýkýþ yolunun nerede olduðunu da görebileceðiz. Ama aksi ya, biz Türkler (ve diðer Türkiyeliler) bu geri adým atma iþinde hiç ama hiç iyi deðiliz.