“Geydim hırkayı Hakkın yolunda...”

Bayram hediyesi gibi geldi Arefe gününde. Sıddık Safer el-Muhibbi el -Cerrahi ‘nin 1996-1997 yılları arasında bendeganı ve muhibbanına hitaben yaptığı konuşmalar...  Dergah Yayınları tarafından kitaplaştırılmış.

Prof.İsmail Kara hocamızın koordine ettiği “Çağdaş İslam Düşüncesi” dizisi içinde, Adalet Çakır tarafından tertip edilmiş... 1926 doğumlu Safer Efendi, 1985 yılında Hacı Muzaffer Ozak’ın irtihallerinden sonra Nureddin Cerrahi Tekkesi’nin türbedarı ve postnişini olmuş, 1999 yılındaki vuslatına kadar da Fatih’teki dergahta sufi kültürünü deveran ettirmiş bir zat... 1981 senesinde “Türk Tasavvuf Musıkisi veFolklorunu Araştırma ve Yaşatma Vakfı”nı kurmuşlar. Kurdukları vakıf aracılığıyla geleneksel musıkiye hizmet ve nakil kadar, yitikleşmeye yüz tutmuş bir tarihi mirası kayıt altına çekerek, geçmişle aramızdaki o büyük ve sersemletici kopuntuyu kendilerince örmeye, bağlamaya gayret etmişler...

Kitaptaki sohbetleri okuduğunuzda, uzun yıllar redd-i miras edilerek, kah yasaklanıp, kah unutulması için her fırsatta uzaklaştırılan geleneğin fısıltılarına açıyorsunuz kulaklarınızı... Safer Efendi ve Nurettin Tekkesi’nin gördüğü işlev, sadece kadim kültürümüzün bugüne aktarılması da değil... Bunun yanı sıra eski nefesin içinden geçerek bugünkü soluklanışlarımızın da pay alacağı yeniden bir dirilişin öyküsü... Tekke musıkisi ve kültürünün bugünkü repertuarı ve musıkişinasların terbiyesi konusunda Safer Efendi’nin varlığı mühim bir kavşak noktası mahiyetinde...

Hakka muhabbetle ubudiyet, mahlukata şefkatle hizmet” şeklinde yürüdüğü yolu özetleyen Safer Efendi’nin “Istılahat-ı Sofiyye fi Vatan-ı Asliyye” ismini taşıyan Tasavvuf Terimleri Sözlüğü ile “Muhibbi Divanı” adındaki şiir kitabı, basılı eserlerindendir...

“Geydim Hırkayı” adlı eser, tasavvuf yolunun şehir kültürüne has dinamiklerini ortaya koyması açısından da önemli ve zevke okunacak bir eser. İstanbul hayatına has görgüleri, adetleri, hayatı anlama ve yaşama tarzının da adeta bir tercüme-i hal gibi okunabileceği kayıt defteri mahiyetinde...

Geydim hırkayı Hakkın yolunda/ Sildim aynayı Hakkın yolunda” girişiyle dervişliğe dair kişisel menkıbesini, toplumsal olana adeta hibe etmiştir Safer Baba. Yerli yabancı pek çok muhibbanı tevazü düsturuyla ve kapısı hiç örtülmeyen hoş geldiniz ikramlarıyla karşılamayı adet edinmiş, çağımızın örnek gönül meclislerinden birisi olan Nurettn Tekkesinin harcı olmuştur... Piri Fahreddin Efendi’nin de söylediği gibi; “Şeriat; kavl-i Muhammedi, Tarikat; fi’l-i Muhammedi, Hakikat; hal-i Muhammedi, Marifet ise; sırr-ı Muhammedi’dir” anlayışıyla, zemmedici ve reddedici bir ilişkiyi değil, birleştirici, bütünleştirici ve tekamülü esas alan bir terbiyeyi işaret etmişlerdir...

Günümüzün İslamcılık tartışmalarında Tasavvuf’un İslamcı düşünsel galeride yeri olup olmadığı konusunda ciddi tartışmalar yapılıyor. İslamcı Düşünce’nin küresel emperyallere karşı koyarken atıf yapageldiği ve çoğu siyasi görünümlü olmaya zorunlu savunmaları, İslamcılığı anti emperyal ve anti kapital gibi iki önemli retorik üzerinden insicam ederken... Tasavvufun geleneğe dayalı ve çoğu kez insanı içeriden inşa eden temrinleri dolayısıyla da ilk elden apolitik, yerli ve yerel olanla hemhal tabiatı... Uzun yıllar bağdaşmaz olarak kabul edildi...  İslamcı düşünsel hareketler, dünyada İslam toplumlarının yaşadığı işgaller, sömürgecilik, dikatatörlükler, yoksulluk gibi devasa problemlere karşı  mücadele azmi taşıdıkları için, genel karakterleriyle “itiraz” ve “refleksler” üzerinden inşa ettiler söylemlerini... Hatta bu dilin eleştiriye açtığı geleneksel kabuller içinde yer aldı Tasavvuf disiplini çoğu kez...

Prof.İsmail Kara’nın durduğu sabırlı kavşaksa, İslamcı Düşünce’nin topografyasını, geleneksel ve yerli olanla kurduğu bağlam açısından genişleterek yeniden konsolide etmesi itibariyle çok önemli ve yeni. Zahir ile Batın’ı birleştiren bir basiretin izdüşümü...