Gezerken aðzýnýzda buruk bir tat býrakan þehir Capetown

Kendisi eski, makyajý yeni olan Cape Quarter,  Asyalý kölelerin torunlarýnýn torunlarýnýn yaþadýðý Bo-Kaap, yüzlerce pengueni bir arada görebileceðiniz Simons Town... Atlantik Okyanusu’na yaslanan Cape Town, pek çok güzelliðe sahip ama þehri gezerken siyah-beyaz ayrýmýndan dolayý garipsiyorsunuz her þeyi.

Fotoðraflara bakarken yine o güneþli, sýcak öðleden sonraya gittim. Çok þýk bir Fransýz kafesinde oturuyoruz. Fransýz arkadaþým Pierrette, o gün öðleden sonrayý benimle geçirmeye karar verince birlikte Cape Quarter’a gitmeyi önermiþim. Antikacýlarý, þýk butik ve dükkanlarý dolaþtýktan sonra, biraz dinlenmek için la Petite Tarte’a gelmiþiz. Sahipleri Johan de Villiers ve Len Straw, dünyanýn çeþitli yerlerine yaptýklarý yolculuklarda tattýklarý yiyecekleri kendi yorumlarýyla uygulamýþ, gözlemlerini de katarak bir kitapta toplamýþ. Kahvemi yudumlarken bir yandan da merakla kitabýn sayfalarýný çeviriyorum. O da ne, Türkiye de var kitapta! Cape Town’da oturmuþ Türk mutfaðý hakkýndaki gözlemlerini okuyorum. Karþýmda bir Fransýz oturuyor, bir Fransýz kafesinde nefis bir tart yiyorum ama Afrika kýtasýnýn en güneyindeyim. Bin bilinmezli denklem gibi. Zihnim zigzaglar çiziyor.

BEYAZLAR EVRENÝN EFENDÝSÝ EDASINDA

Cape Quarter, Cape Town’un ‘hip’ mahallelerinden, yani bugünlerde çok ‘in’. Kendisi eski, makyajý yeni bir mahalle burasý. Epey estetik ameliyatý geçirmiþ. Eski halinin fotoðrafýný görseniz “Burasý orasý mý gerçekten?” diyeceksiniz. Keskin ayrýmlarýn, derin mi derin uçurumlarýn olduðu bir ülkenin en gözde kentinde, þýk bir mahalledesiniz. Gözünüzü kapatýp açsanýz kendinizi pekala Paris veya Viyana’da zannedebilirsiniz. Tadýna vararak atýþtýrdýðýnýz tartý, keyifle yudumladýðýnýz kahveyi Avrupa’nýn herhangi bir kentinde yiyip içiyor olabilirsiniz. Orada da size hizmet eden kiþi kömür gözlü siyahi olabilir ancak bu sadece bir olasýlýktýr. Güney Afrika’da ise akademik eðitim gerektirmeyen veya beyazlarýn tenezzül etmediði aklýnýza gelen hemen her iþi siyah tenliler yapar. Sadece bu ülkede doðup büyümüþ olanlar deðil üstelik, çevredeki fakir ülkelerden göç edenler de iþ ve aþ peþindedir. Elbette nüfusun sadece yüzde 10’unun beyaz ýrktan olduðu bir ülkede bulunduðunuzun farkýndasýnýz ancak beyazlarýn evrenin efendisi edasýyla lüks otomobilleriyle fink attýðýný, en þýk restoranlarýn müþterisinin beyaz, garsonunun siyah olduðunu görmek iki ýrk arasýndaki büyük ayrýmý da gözünüzün içine sokar, aðzýnýzda buruk bir tat býrakýr.

Cape Town’da sadece beyaz ve siyah yok. Ýki rengin arasýnda kalanlarýn yaþadýðý bir mahalle var ki camileri, ‘helal’ et satan kasaplarý, kendi halinde sakin restoran ve dükkanlarýyla burada ‘Cape Malay’ kültürü hakim. Bo-Kaap “Tenimin rengini boþver etrafýna bak” dercesine rengarenk bir yer. Ana caddesindeki tek katlý, tek tip evlerin tamamý farklý renklere boyanmýþ. Hepsinin resmini çekmek, içini görmek, o evlerde yaþayanlarla sofraya oturmak istiyorsunuz. Yabancý yatýrýmcýlarýn geliþiyle kabuk deðiþtirmekte olduðundan belki 10 yýl sonra Bo-Kaap da Cape Quarter gibi býçak altýna yatmýþ, fazlalýklarýný aldýrmýþ ve kapitalizmin hizmetine kazandýrýlmýþ olabilir. Þimdilik fýrtýna öncesi sessizliði yaþýyor. 16 ve 17’nci yüzyýllarda Hollandalýlarýn aðýrlýklý olarak Endonezya ve Malezya’dan getirdiði kölelerin torunlarýnýn torunlarý yaþýyor bu mahallede. Düþününce garipsiyor insan. Kara Afrika’da dikkatinizi Asya’nýn kölelik geçmiþine çeviriyorsunuz. Boþuna çok okuyan mý bilir çok gezen mi dememiþ atalarýmýz. Seyahat etmek en afili üniversiteyi bitirmekten daha eðitici.

LOS ANGELES VE ÝSTANBUL’A BENZÝYOR

Söze özelden girdim yine ya büyük resmi de kaçýrmamak gerek. Neticede bu yazýnýn okuru Cape Town’un neye benzediðini, nasýl bir yer olduðunu görmek, duymak ister. ABD’li bir yazar “Johannesburg New York’u andýrýyorsa, Cape Town da olsa olsa Los Angeles’a benzetilebilir” demiþ. Türkiye’den örnek verecek olursak Cape Town’un daha bir Ýstanbul’a yakýn olduðunu söyleyebiliriz. Su faktörünü ve çeþitliliði göz önünde bulundurarak. Atlantik Okyanusu’na sýrtýný vermiþ olmak yakýþýyor Cape Town’a. Belli ki ayrýcalýk da kazandýrýyor. Kentin en çok turist çeken bölgesi de suyla iç içe olacak þekilde tasarlanmýþ bir eðlence merkezi: Waterfront. Cape Town’a gelen herkes en az bir kere ziyaret ediyor burayý. Yemek yemek, eðlenmek veya alýþveriþ için. Ancak Waterfront’ta tezgahtar ve garsonlarýn dýþýnda Güney Afrikalýya rastlamak zor. Buranýn tek Afrikalý yaný dükkanlarda satýlan hediyelik eþyalar.

Ýnsan durup düþündüðünde, Cape Town’da her þeyin turistler için düzenlendiði kanýsýna kapýlýyor. Güney Afrika Cumhuriyeti, 2011 rakamlarýna göre yýllýk 8 buçuk milyon ziyaretçiyle Afrika kýtasýnýn iki numaralý turizm ülkesi (meraklýsý için birinci Fas). Bu ziyaretçilerin büyük çoðunluðunun Cape Town’ý ziyaret ettiði varsayýlýrsa turizmin kent için önemi anlaþýlabilir. Belki gerçekten Afrika’da olduðunuzu anlamak için sofraya oturmak gerek. Africa Cafe, 1700’lerden kalma bir binada hizmet veriyor ve Güney Afrika’nýn üç büyük etnik grubu olan Xhosa, Zulu ve Ndebele’nin dýþýnda Cape Malay mutfaðýndan da örnekler sunuyor. Ýnsanýn yýllar sonra olsa dahi en canlý olarak anýmsadýðý þeyler tatlarsa eðer, belki dönerken yanýnýzda getireceðiniz en deðerli aný keyifle yenmiþ bir yemeðe dair olacaktýr.

Havadar bir teleferik yolculuðu

TELEFERÝKLE kentin hemen yanýbaþýndaki Masa Daðý’na (tepesi bir masa gibi dümdüz olduðundan bu ad verilmiþ) çýktýðýnýzda coðrafyanýn ne kadar olaðanüstü olduðunu görebiliyorsunuz. Bu yüzden belki de Cape Town’da ilk yapýlacak þey kenti tepeden görmek olmalý. Teleferik bileti gidiþ dönüþ 40 TL. Hemen her zaman kuyruk olduðundan bileti internetten satýn almak size hem zaman hem de indirim kazandýracak. Akþamüzeri çýkarsanýz güneþin batýþýný tepeden izleyebilirsiniz.

Altýn müzesine mutlaka gidin

CAPE Town merkezinde District Six adýnda bir müze var. 1867 yýlýnda kentin 6’ncý bölgesi olarak imara açýlan mahallede özgürlüðünü kazanmýþ köleler, göçmenler, sanatçýlar ve tüccarlar yaþýyormuþ. Hem merkeze hem limana yakýn, renkli bir bölge imiþ ancak 20’nci yüzyýlýn baþýndan itibaren mahallede yaþayanlar yavaþ yavaþ bölgeden uzaklaþtýrýlmýþ. 1966 yýlýnda beyaz olmayanlarýn giriþi tamamen yasaklanmýþ, binalarýn kimileri yýkýlmýþ. Uzun süre terkedilmiþ halde kalan bölge 1994 yýlýnda müzenin kurulmasýyla yeniden eski önemini kazanmaya baþlamýþ. Müzenin içinde bulunan kitapçýda hem ülke kültürü hem de Güney Afrika’yý ikiye bölen ýrkçý ayrýmcýlýk sistemi Apartheid hakkýnda önemli kitaplar satýlýyor. Bir baþka ilginç müze de altýn müzesi. Bu müzenin yerel yemekler sunan güzel bir restoraný da var.

Günübirlik gezilerle þehri keþfedin

ÝMKANI olan ziyaretçilerin hiç deðilse bir, iki gün otomobil kiralayarak çevreyi gezmesi önerilir çünkü güzelliklerin çoðu kent merkezinin dýþýnda ve toplu taþýma sistemi yeterli deðil. Atlantik kýyýsý boyunca Hout Bay’e yapýlacak yaklaþýk 20 kilometrelik yolculukla hem balýkçýlarý hem de keyfine düþkün zengin kentlilerin yaþadýðý þýk mahalleleri görebilirsiniz. Chapman’s Peak Drive ise herhalde size dünyanýn en nefes kesici yolculuk manzaralarýndan birini sunacak. Yüzmek isteyenler için bu bölgede çok güzel kumsallar da var. Viktorya dönemi havasýný soluyabileceðiniz Simons Town üzerinden Ümit Burnu’na gidiþ de günübirlik bir yolculuk rotasý olabilir. Yolunuz Simons Town’a düþerse uðramanýz gereken yerlerden biri Boulders Coastal Park çünkü burasý yüzlerce pengueni bir arada görebileceðiniz bir yer. Bu bölgede bulunan Kalk Bay, özel restoran ve dükkanlarýyla ziyaretçisini epey  oyalayacak yerlerden. Özellikle günbatýmý saatlerinde... Bir baþka çevre gezisi önerisi de Güney Afrika’nýn en eski baðcýlýk bölgesi olan Stellenbosch ve Franschhoek’a. Onlar da yarým saatlik sürüþ mesafesinde.