Gezi direnişinden başörtüsü dersi

Bir kere şunu teslim etmek durumundayız; başta yapmamız gereken şeyleri süt kabardıktan sonra yapıyoruz. Haliyle ocak batıyor, cana ve mala gelen zarar meselenin esasını değil sonuçlarını konuşmamıza sebep oluyor. Ayrıca bu seyir, meselenin esasını da ister istemez değiştiriyor. Çünkü toplumsal olaylar kontrolü zor süreçlerle işliyor, üzerinden atlayarak geçebileceğiniz su birikintileri bir bakıyorsunuz debisi yüksek bir akıntıya dönüşüyor. O saat, işin aslı neydi sorusunu sormak için artık geç bir saat.

Biz bunu hep yapıyoruz, Kürt sorunuyla ilgili oldukça radikal bir adım olan son hamleye varıncaya kadar hep aynı hata yapıldığı için bugün artık adına Kürt sorunu dediğimiz şey 30 yıl öncesinin Kürt sorunu değil. Zamanında ve dozunda uygulanmayan her reçete sorunun sadece daha da büyümesine yol açıyor.

Gezi Parkı eylemleriyle ilgili de benzer bir tecrübe yaşadı Türkiye. Çevre duyarlılığıyla başlayan bir eylem, ne kadar illegal yapı varsa hepsinin gövde gösterisine sahne oldu. Demokratik bir eylem olarak da bu itiraz dikkate alınabilir, can kaybı ve maddi zarar yaşanmayabilirdi. Üstelik eylem paratoner etkisi de yaptı, sadece illegal sol yapılar sahne almadı eylemde, ‘muhalefet’ de içini boşalttı. İP, TGB, TKP, HKP, CHP, ADD, Gezi direnişine esas rengini veren yapılar oldu. Bir uçta “saygı istiyoruz” şeklinde özetleyebileceğimiz nezih ifadeler yer alırken öteki uçta ağza alınmadık küfürler edildi.

Türkiye bu tecrübeden şüphesiz çok şey öğrendi ama galiba en önemlisi Türkiye’de en ciddi toplumsal ayrışmanın İslam ve anti-İslam olduğunun bir kez daha anlaşılması oldu. Eylemler süresince yaşanan kimi taciz olayları da bu ayrışmanın ne kadar hassas sonuçlar doğurabileceğini gösterdi. Bazı kesimlerde başörtüsünün hala nefret nesnesi olduğu bilgisi bu vesileyle bir daha güncellendi. Politik eleştirileri Başbakan’ın şahsına dönük bir nefret söylemine büründürmek ise sessiz çoğunluğun bir kez daha Başbakan’ın yanında kenetlenmesine yol açtı.

Oturup konuşma aşamasına gelene kadar geçen süre şüphesiz çok büyük maliyetler ortaya çıkardı ama kanımca Gezi Parkı eylemleri AK Parti’nin demokratikleşme nosyonunu bir tık daha öteye götürecek bir ajanda koydu önüne. Gezi’nin mesajını bence en iyi AK Parti aldı. Bunu en kolay siyasete tevil edecek olan yapı da yine AK Parti’de mevcut. Zira bu donanım ve kapasite hala bir tek AK Parti’de var.

Biz enayi miyiz?

Şunu da gördü AK Parti, yeni Türkiye’yi eskiye döndürecek bir istek hala çok canlı olarak var. Belki buna muktedir olacak durumda değiller ama eski Türkiye’nin ayrıcalıklarını kaybettiğini düşünen kesimi, “yeni mağdur biziz” söylemini bundan sonra da sıkça dolaşıma sokacaktır.

Ayrıca normal koşullarda hayatta yan yana gelmeyecek aktörlerin konu Erdoğan karşıtlığı olunca nasıl birlikte saf tuttuğu da görüldü. Böylece Occupy Organization’ın Türkiye ayağı da sahnelenmiş oldu. Ne var ki ordudan ümidini kesmiş darbeci yapılar ve şiddet kullanan marjinal sol örgütler tarafından işgal edilerek...

Çok önemli bir nokta da başörtüsüne gösterilen güncel tepkilerle ilgili. Gezi direnişi, başörtülülerin on yıllardır gasp edilen haklarını aramak için yürüttükleri mücadelenin asaletini bir kez daha ortaya koydu. İnanç ve eğitim ve çalışma hayatında uygulanan temel bir insan hakkı ihlaline yıllarca pasif direniş gösteren başörtülüler için son yaşanan olayların şiddet içeriği bir taraftan da “biz enayi miyiz” dedirtti. Başörtülüler artık görece rahatlamış olan yasağın tümden kalkmasını bekliyorlar. Artık bu ikinci sınıf muameleye tolerans göstermek istemiyor.