Taksim Gezi Parký krizinden bazýlarýnýn umduðu, bazýlarýnýn da korktuðu þekilde bir netice çýkmayacaðý baþýndan beri belli. Önce Taksim’de, sonra Ýstanbul’un muhtelif bölgelerinde ve hatta diðer þehirlerde gerçekleþtirilen protesto gösterileri ne 27 Mayýs öncesinin sokak olaylarýna benziyor, ne de 2007 sürecindeki Cumhuriyet mitinglerine.
Ýþin içine provokatörlerin dâhil olduðu, buradan siyasi bir çýkar saðlamak üzere fýrsatçýlarýn iþe karýþtýðý muhakkak. Hatta kimi uluslararasý aktörlerin bile Taksim Meydaný’na gözleri parlayarak baktýklarý söylenebilir. Ama geliþmeleri toplumsal dinamiklerden baðýmsýz deðerlendirmeye kalkýþmak kimseye fayda saðlamaz. Gerçekte ne olduðunu anlama imkânýndan mahrum kalýrýz bunu yaparsak.
“Bu kitlesel eylemler sadece üç-beþ tane aðaç için olabilir mi?” diye sormak, atýlan sloganlarýn çevre ve þehircilik konusundaki hassasiyetlerle ilgisini sorgulamak haklý ve tutarlý olsa da faydasýz bir tutum. Zira resmin tamamýný görmeyi saðlamýyor. Ayný þekilde, toplumsal tepkileri “Eski Türkiye’ye dönme arzusu, derin devletin komplosu” vs. diye mahkûm etmek de belki içimizi rahatlatabilir ama çözüm getirmez; olsa olsa sorunu büyütür. Doðru teþhis edilemeyen sorun doðru yöntemle çözülemez. Çözülemeyince daha da büyür.
Öncelikle þunu anlamak lazým ki bu gösterilere katýlan vatandaþlarýn tamamýnýn ortak bir amaçla hareket ettiklerini, hatta belirli taleplerinin olduðunu söylemek mümkün deðil. Görülen o ki bazý konularda siyasi iktidarýn takýndýðý tutumlara veya kullanýlan dil ve üsluba karþý “biriken” tepkilerini ifade etme fýrsatý bulduklarýný düþünen insanlarýn oluþturduðu, heterojen bir kitle var karþýmýzda. Dahasý, bu kitlenin sadece muhalefet partilerinin tabanýndan oluþmadýðýný da düþünmek gerekiyor. Ýktidar partisinin “doðal tabanýnda” yer alan insanlarýn kimi uygulamalara veya söylemlere karþý hissettikleri hoþnutsuzluk da bu vesileyle ifade imkâný bulmuþ göründü. Gösteri yapýlan alanlara gitsin veya gitmesin, bu kesimdeki insanlarýn gerek sosyal medya yoluyla gerekse baþka kanallardan ifade etmiþ olduðu hissiyatýn çok daha ciddi bir sinyal olarak düþünülmesi gerekir.
Her þeye raðmen bu tablonun siyasi iktidar bakýmýndan olumlu bir sonucu var. Öncelikle toplumda biriken tepkinin patlayýp daðýldýðýný, bu birikimin artmaya devam etmesi halinde ileride daha ciddi zararlara yol açmasýnýn böylece kendiliðinden önlendiðini düþünmek mümkün. Ama bunu da kör bir iyimserliðe saplanmak için deðil, tam aksine olan bitenden ders çýkarmak þartýyla yapmak gerekiyor.
Çýkarýlacak derslere gelince... Siyasi iktidar iki konuda acilen yöntem deðiþikliði yapmak durumunda görünüyor: Ýlki “algý yönetimi”, ikincisi “kriz yönetimi” konusunda.
Algý yönetimi meselesi büyük ölçüde dil ve üslup ölçüsüyle ilgili. Son dönemde bu alanda ciddi problemler yaþandýðýný kabul etmek lazým. Ýþte örnek: Yakýn tarihin en önemli siyasi baþarýlarýndan biri olarak görülmesi gereken “çözüm süreci”nin sanki AK Parti’nin Baþkanlýk rejimi konusunda PKK tarafýyla pazarlýðý çerçevesinde bir giriþim olarak algýlanmasýna karþý etkili bir adým atýlamadý.
Kriz yönetimi konusundaki zaafiyet ise evvelemirde siyasi kadrolarýn adeta bürokratik reflekslerle hareket etmesinden kaynaklanýyor. Gezi Parký olayýnda bunu çok açýk yaþadýk. Parktaki bazý aðaçlarýn, burada “AVM yapýlmasý için” kesildiði þayiasýnýn çýktýðý an konunun birinci dereceden ilgilisi ve sorumlusu olan yerel yönetici çýkýp da bunun doðrusunu kamuoyu ile paylaþsaydý büyük ihtimalle olaylarýn bu noktaya gelmesinin önüne geçilebilirdi. Bu yapýlmadý. Ýstanbul’un yerel yöneticileri olaylarýn baþlamasýndan ancak üç gün sonra ortaya çýkýp ilk günden yapmalarý gereken açýklamayý yapabildiler. Belki inisiyatif almanýn riski göze alýnamadý.
Ama asýl önemli nokta, tarihi Topçu Kýþlasý’nýn yeniden inþasý fikrinin baþýndan beri bir “rant giriþimi” olarak algýlanmasýnýn önüne geçilememesi oldu. Kýþla binasý konusunda gösterilen ýsrarýn sebebi izah edilemedi. O yüzden olaylar bu noktaya geldi zaten.
Olaylarýn bastýrýlmasýnda kullanýlan yöntemin yanlýþlýðýný ise söylemeye bile gerek yok. Gezi Parký krizi “polisiye” yöntemlerle deðil, “politik” yöntemlerle çözülebilirdi. Ama bunun polisin yönetebileceði türden bir süreç olmadýðýný söylemesi gerekenler söyleyemedilerse karþýmýzda çok daha baþka bir mesele de var demektir.