Gezi parkından G-20 fotoğrafına 3 yılda Türkiye nasıl dönüştü?

Ne üç yıldı ama...

27 Mayıs 2013’de başlayan Gezi Parkı olaylarıyla açıldı perde.

Arka arkaya, bitmek bilmeyen raundlarda bir türlü yere serilmeyen boksör gibiydik.

Rakip sürekli değişiyordu, aynı antrenör oyuncusu yoruldukça yeni birini oturtuyordu köşeye.

Yeni gelen her rakip dinlenmiş, bütün gücünü toplamış, öyle vuruyordu.

Ama biz az evvelki raundun bile yorgunluğunu atamamış oluyorduk.

Bir sağdan, bir soldan…

Bir güneydoğuda, bir metropollerde.

Bir terör olaylarıyla, bir ekonomiyle.

Bir içeriden, bir dışarıdan.

Kroşe, kroşe üstüne…

Biz devrilmedikçe öfkeleniyordu, deliye dönüyordu karşımızda olan ama görünmeyen güç.

“Haydi bu sefer” deyip bir yeni rakip çıkarıyor, o devrilince kıpkırmızı oluyordu.

En son numarasını 15 Temmuz’da gördük.

İtiraf edelim, iyi numaraydı.

Şeytanın aklına gelmeyecek bir hamleydi bu seferki. Ya da belki tam da şeytanın aklına gelecek..

Nasıl ayakta kaldık bu kadar rakibe karşı, nasıl devrilmedik? Bu soruların cevaplarından değil bir yazı, 20 kitaplık külliyat çıkar.

Ama hep beraber gördük işte.

Bir şekilde hep kısa devre yaptırdık o planlara.

Nasıl oluyorsa oluyor, hani çizgi filmlerdeki gibi bomba düzeneği kuran hain tilkinin bombası hedefi oradan geçerken patlamıyordu da sonra kendisi “Neden patlamadı ki bu” der gibi eline aldığında patlıyordu.

Hah, işte tam da o hesap.

Ellerinde patladı.

Yüzlerine gözlerine bulaştı.

Ama vazgeçtiler mi?

Pes mi ettiler?

Bittiler, gittiler mi?

Asla… Asla… ve asla…

Hak ile batılın mücadelesi nasıl ki hiç bitmeyecekse, bu ülkenin de üzerinde oyun oynayanı hiç bitmeyecek.

***

HANGİSİ TÜRKİYE?

G-20’deki meşhur fotoğraf.

Cumhurbaşkanımız, Rusya Devlet Başkanı Putin ile Çin'in Devlet Başkanı Şi Cinping’in ortasında. Fotoğrafın da neredeyse merkezinde.

İki yorum akımı gelişti bu fotoğraf üzerine.

Birincisi İşte bizim gücümüz! Rusya, Çin, biz bir de Amerika… En büyüklerden biriyiz, artık bir dünya deviyiz! akımı.

İkincisi de hepimizin malumu olan ne olursa olsun beğenmeyiz, bir kusur buluruz akımı.

Yalan yok, hoşumuza gitti o fotoğraf.

İşin özeti şu ki, ne birinci akımın zannettiği kadar güçlüyüz, ne de ikinci akımın kusur bulduğu, beğenmediği kadar güçsüzüz.

Ama şu kesin ki, Türkiye’nin önünde, hepimizin önünde tarihe geçmek için altın bir fırsat var. Dünyada Türkiye’nin oynamaya azmettiği rolü oynayacak bir yeni güce ihtiyaç var.

Zaten son 3 yıldır sürekli karşımıza çıkan ve her seferinde maske değiştiren bu düşman akınlarının sebebi de bu role Türkiye’nin talip olması.

***

TARİHİ FIRSAT İÇİN NE YAPACAĞIZ?

Evet, tarihi fırsat var önümüzde.

Çocuklarımıza, kendi yaşadığımızdan çok daha güzel bir Türkiye bırakmak da elimizde…

Bu fırsatı tepip daha da karmaşık, gücünü arttırmak yerine kaybetmiş bir Türkiye bırakmak da…

Şimdi topyekün bir kalkınma, yekvücut bir atılım zamanı.

Aksıyor her yanımız, yalan değil.

Hele de FETÖ’nün bir kanser gibi bütün vücudumuzu sardığını, bütün vücuttaki o kanserli hücrelerin temizliği sırasında vücutta bıraktığı tahribatı da düşünürsek…

Önümüzdeki yıllarda daha da aksayacak…

Eğitimi sarmışlardı, eğitimi düzeltmemiz gerekiyor.

Birçok sektörde önemli şirketleri vardı, bu şirketlerden ülkeyi kurtarırken o şirketlerin sağladığı istihdamların işsizliğe dönüşmesini, yaptıkları ihracatların da başka ülkelere kaymasını engellemek gerek.

Hepsinden önemlisi toplumsal bir travmaya soktular, güven duygumuzu hiç olmadığı kadar zedelediler. Bu da doğru… Ama bunu da düzeltebiliriz. Güvenilmez olanları eledikten sonra birbirimize yeniden güvenebiliriz.

Hem de artık çok daha fazla test edilmiş, çok daha fazla dirençle karşılaşılmış bir kucaklaşma olacağı için, eskisinden de güçlü, eskisinden de sağlam…

***

Asla ümitsizliğe kapılmak yok.

Bu ülkeyi biz ayağa kaldırabiliriz.

Bu ülkeyi sadece biz ayağa kaldırabiliriz.

Bu ülkeyi ayağa sadece biz kaldırabiliriz.

Bırakın, giden gitsin, “Bu ülkede yaşanmaz, ben Kanada’ya yerleşiyorum” diyenler gitsin yerleşsin.

Biz bu gemiyi asla terketmeyeceğiz.

Bayrağında kanlarımız, köprüsünde, yollarında kaybedilmiş canlarımız var.

YAPABİLİRİZ.

***

PEKİ YA NASIL?

Nasıl biliyor musunuz?

Çok daha etkin ve verimli çalışarak.

Tatil olsun, mesai bitsin, haftasonu gelsin diye sızlanmayı bırakıp sanki bu ülkenin son evladıymışız gibi çalışarak…

Savaştan sonra Almanya’nın, Güney Kore’nin yaptığı gibi sıfırdan, hatta eksiden başlayıp dünya devi oldukları gibi inanarak…

Kendinden başka bir şey düşünmeyenleri bir kenara bırakıp sadece kendimizi değil, bütün milletimizi düşünerek…

Bu sabahtan başlayarak hem de;

Yaptığımız işi en iyi şekilde yaparak.

Doğru bildiklerimizi en güçlü şekilde savunarak.

Faydasız hiçbir işle zaman kaybetmeyerek.

İki günümüzün eşit geçmesini kabul etmeyerek.

Ve dünyanın bize ihtiyacı olduğunu, dünyanın tüm yetimlerinin bize muhtaç olduğunu düşünerek….

“HAYAL BUNLAR, BIRAK BUNLARI” diyenler, siz şöyle kenara oturun ve seyredin.

“YAPABİLİRİZ, EVET YAPABİLİRİZ” diyenlerle biz omuz omuza vererek hep birlikte yapacaklarımızı izleyin…

***

Değerli dostlar, sevgili okuyucularım.

Bu yıl 1400 yıllık bir köprünün bir yolcusu olmak için Kurban Bayramı’nda Türkiye’den kardeş eli bekleyen coğrafyalardan birinde Sri Lanka’da olacağım.

Gencecik, pırıl pırıl gönüllüler tarafından hiçbir ideolojiye bağlı olmayan, Allah rızasından başka hiçbir çıkar gözetmeyen ve her faaliyetini şeffaf, göz önünde gerçekleştiren GENÇ TEBESSÜM DERNEĞİ ile birlikte...

Kurban vekaletini Genç Tebessüm Derneği’ne veren ve benim aracılığımla SRİ LANKA’da ihtiyaç sahibi bir aileye teslim edilmesini istiyorsanız aşağıdaki linkten derneğe ulaşın. Ya da bana [email protected] mailimden ulaşın.

Tüm bağışçılara, kurbanlarının kesilip teslim edilme görüntüsü video olarak teslim ediliyor.

https://genctebessum.org.tr/icerik/yurtdisi-kurban-kampanyasi_95.html