Gezi Parký’nýn sembolü, kýrmýzýlý siyahlý kadýnlar deðil, Kabataþ’ta 6 aylýk bebeðiyle dayak yiyen, yerlerde sürünen ve aðýr hakarete uðrayan Z.D. isimli genç kadýndýr. O kadýnýn 2013 yýlýnýn Haziran ayýnda uðradýðý saldýrý, hakaret ve insanlýk dýþý muamele parktaki aðaçlardan, kýþladan, AKM’den daha önemlidir. Nasýl bir insanlýk erozyonu ve nasýl bir öfke ile baþ baþa yaþadýðýmýzýn resmidir o sahneler.
Unutmayalým... Genç bir kadýna, altý aylýk bebeðine saldýran, döven, küfürler yaðdýran kadýn ve erkek suretinde olsa da insanlýktan çýkmýþlarla birlikte yaþýyoruz.
Kadýnlar küfürlerle, alkýþlarla erkeklere tezahürat ediyor, erkekler de vuruyor.
Kadýný dövüyor, bebeðini tartaklýyor, küfürler yaðdýrýyorlar ve sonra da Gezi Parký’na çýkýp eyleme katýlýyorlar.
Bu ülkenin saðduyu sahibi insanlarý, politikacýlarý, vatandaþlarý da onlarýn eylemini, demokratik bir haktýr, söylediklerine kulak vermek lazým diyerek günlerce savunuyor.
Kendi yaþam tarzýnýn namý yürüsün diye günahsýz bir kadýna, bir bebeðe saldýracak kadar baþkasýný umursamayan bir güruhu...
Kendi evi ayakta kaldýktan sonra Türkiye’nin yanmasýný umursamayan benciller sürüsü...
Dindar olana karþý sýnýrsýz ve önlenemeyen bir nefret, kendisine benzemeyene karþý dizginlenemeyen bir düþmanlýk... Bunlarla da birlikte yaþýyoruz.
Elbette tek maðdur o deðil ama Z.D. gibisi yok... Kýrmýzýlý kadýn, siyahlý kadýn kameralara poz verebiliyor, biber gazý altýnda yaþadýðý anlar ölümsüzleþiyor. Fotoðraf verebildikleri için onlarý tanýyoruz ama Z.D. hemcinsleri kadar þanslý deðil! Çünkü, kýrmýzýlý ve siyahlý kadýn en azýndan fotoðraf verirken, o sahilde bebeðiyle birlikte dayak yiyordu. Býrakýn fotoðrafýný gazetelerde, televizyonlarda adý bile yazýlamýyor...
Çünkü Z.D, o aný unutmak, hafýzasýndan çýkarmak, unutturmak, hiç yaþamamýþ olmak istiyor. Bir güruhun ayýbýný kendisi örtmek zorundaymýþ gibi...
Neden sembol ZD’dir?
Çünkü, kendisi ve kendisi gibi baþörtülü kadýnlar bu ülkede okula gidemedi, eðitimini tamamlayamadý, çalýþamadý, çalýþacak olsa hep daha azýna razý oldu. Seçme hakký vardý ama seçilme hakký olmadý; içlerinden birisi milletvekili olamadý.
Partisi iktidar oldu, art arda seçimleri kazandý, yüzde 50’ye dayandý. Ama o Ýstanbul’un merkezinde akýl almaz zulmün maðduru oldu. Kucaðýnda bebeðiyle barbarlarýn saldýrýsýna uðradý. STAR’da yüzünün görünmediði bir resmi vardý.
Elif Çakýr, takdir edilecek bir gazetecilik baþarýsýna imza ederek o hikayeyi bütün ülkeye anlattý. Aðlamaklý, dokunaklý ve tüyler ürpertici hikayeyi... Z.D’nin hikayesi mi? Pek deðil, hepimizin ortak hikayesi aslýnda.
Gezi Parký’nda olsam park, aðaç, referandum demeden olayýn duyulduðu an pýlýyý pýrtýyý toplar o meydaný terk ederdim. Bu utancýn bir parçasý olmak yerine kendimi ayýrýrdým. Bunu yapamadýlar... Bazýlarý insanlýk öldükten sonra bile aðaç ya da amaç her neyse onun için meydana koþmaya devam ettiler.
Yine de sormak gerekir...
O kadýný sembol olarak tanýmaya, onun uðradýðý hakaretin acýsýna saygý duymaya cesaretiniz var mý? Yoksa mahallenizden mi korkarsýnýz?
Gezi Parký’ndan geriye ne kaldý derseniz aklýmda hep o kadýný ve bebeðini döverek Taksim’e eyleme çýkan barbarlarýn yürüyüþü kalacak.