Sandık suikastçıları Taksim’i Tahrir yapmak istiyorlardı. Olmadı şükür. Ama şu oldu:
Tahrir bir yıl süren istikrarlı, organize bir çalışmadan askeri bir darbe çıkarmayı başardı.Cuntacılar, irade hırsızlarına itiraz eden ve Cumhurbaşkanlarına sahip çıkan sivil halkı, dünyanın gözü önünde hiçbir çekince duymaksızın katletti.
Canlı yayında öldü insanlık. İnsanlık ölçütlerinin ve modern dönem değerlerinin sahibi olduğu iddiasındaki Batı ile İslami değerlerin sahibi olduğu iddiasındaki İslam ülkeleri insanlık sınavında fena çaktı. Paradigması çöken Batı, Prof. Yasin Aktay’ın son derece veciz şekilde ifade ettiği gibi “kendi putunu yedi”. Diğerlerinin durumu ise şaşırtmadı ama bir kez daha utandırdı.
Siyasi düzlemde Türkiye, iktidarı ve kurumsal muhalefetiyle Mısır’daki katliama karşı son derece doğru ve bütünlüklü bir duruş sergilemesine rağmen ismi Gezi’yle özdeşleşen kimi isimler için aynı şeyi söylemek mümkün değil ne yazık ki.
Ya ürkütücü bir körlük hakimdi bu yorumlara, ya Gezi’ye kıyasa kalkan bir kötücüllük.
Çirkin mizah: 4bira
Gezi çoğulculuğuna örnek olsun diye gayretle görünür yerde tutulan, Gezi’ye kendi ruhundan ‘ruh üfleyen’ve kendinden başka kimsenin Müslümanlığını beğenmeyenİhsan Eliaçık “Gezi’de Erdoğan’ın yaptığı zulümle Mısır’da Sisi’nin yaptığı zulüm aynıdır. Birinde 5, diğerinde 500 ölü neyi değiştirir, ikisi de katildir” diyebiliyordu mesela.
Aynı ölçüsüz insafsız kıyas, CHP milletvekilleri Emine Ülker Tarhan, Muharrem İnce, Hüseyin Aygün gibi siyasi ideolojik profesyonellerce de yapıldı ama farklı alanların profesyonelleri de tutundu bu çürük ölçüye. Gezi’de kariyer yapan tiyatrocu Levent Üzümcü de, “güvenilir romantik gazeteci” kariyerini “Taksim’de çocukları annelerinin kucağından alıyorlar, katliama hazırlık yapılıyor” diyerek gömen Can Dündar da.
Ama Cengiz Çandar gibi bir gazeteciyi cunta yönetiminin yaptığı katliamı, üstelik olaylar bu kadar sıcakken, hayatını kaybedenlerin vücutları bile soğumamışken ve Türkiye toplumu infial içindeyken “temizlik” diye nitelemeye iten nedir Allah aşkına?
İşin can acıtan ve korkutan tarafı ise kamuoyunun tanıdığı isimler dışında da benzer bir soğukluğun, katılığın yaygın olması.
Öyle ki Rabia meydanında düştüğü yerde yeniden dirilen insanlığın ve değerlerin simgesi haline gelen ve hızla yayılan Rabia selamından“4bira”gibi iğrenç bir mizah bile çıkartanlar oldu!
Her can azizdir
Gezi bileşenlerinin Rabia karşıtlığında buluşması tesadüf sayılamayacak bir pozisyona işaret ediyor. Rabia’daki vahşete duyarsızlığın nedeni Taksim ile Tahrir, Erdoğan ile Mursi arasında kurdukları duygusal korelasyon. Erdoğan’a ve temsil ettiği siyasete duydukları öfke yüzünden kategorik olarak Mısır’da askeri cunta tarafından katledilen insanlara merhamet duymakta da zorlanıyor gibi görünüyorlar.
Takip edebildiğim kadarıyla kendilerini haklı gördükleri nokta ise Rabia’ya ağlayanların, Gezi olayları esnasında hayatını kaybedenlere üzülmediğini zannetmeleri. Bunun üzerinden bir duygusal bariyer kuruyorlar.
İki türlü yanılıyorlar. Hem Gezi’yi la havle çekerek takip edenlerin tepkisi Gezi’ye katılanlara, orada hayatını kaybeden ya da canı yananlara değil Taksim olaylarından Tahrir çıkartılma gayretine olması sebebiyle, hem de canlar arasında kıyas yapılamayacağı için.
Her can azizdir ayrıca. Terör örgütlerinin açık provokasyonunun görüldüğü Gezi olaylarında hayatını kaybedenlerin de, “elimize asla silah almayacağız, temel stratejimiz bu” diyen ve keskin nişancılara hedef olan darbe karşıtı Mısırlıların da.
Tahrir ruhu katliamda öldü diyorlar. Yanlış. Tahrir ruhu, seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi gitsin diye meydana çıkıldığında ölmüştü zaten. Darbeyle çürüdü.
İlk günden beri yüceltilen Gezi ruhu da Rabia’da sizlere ömür.