Gezi’den Kemalizm çıkar yiğitler, başka da bir şey çıkmaz!

Kemal Kılıçdaroğlu’ndan umudu kestiler, laikliği koruma işini The Times gazetesine ihale ettiler.

Fazıl Say’ımızın da imza attığı “dünya sanatçıları ve aydınları bildirisinden” söz ediyorum.

Hani, “Gezi parkı eylemlerinde amaç, Türkiye’nin, Atatürk’ün öngördüğü şekilde laik bir cumhuriyet olarak kalmasını sağlamak” deniyordu ya. Fazıl Say’ımız da buna tav olmuştu...

Epey de tanıdık isim vardı...

Başta TC Fazıl Say...

Sonra TC Sean Penn, TC David Lynch, TC Susan Sarandon.

Lynch’in imzasından sonra, “Kayıp Otoban” Kemalist bir başyapıt sayılır mutlaka...

İyi de olur!

Bildiride, AK Parti seçmenleri “Nazi Partisi taraftarlarına” benzetiliyordu.

Başbakan Erdoğan da, Strasbourg’da yapılacak yargılamayla korkutuluyordu.

Önce Fazıl Say’ı dinleyelim...

Bildiriye niçin imza atmış? Onu bu “coşkulu” eyleme icbar ettiren temel unsurlar (ya da saikler) nelermiş? Bildiride boncuk mu bulmuş?

Buyursun: “Gezi Parkı’nda milyonlarca insan, kendi özgürlükleri için kendi içsesleri doğrultusunda bir araya geldi. Bu, bir mesaj vermek içindir. The Times’taki ilanla ilgili de biri bana sordu. Kim olduğunu bilmiyorum. Metni okudum ve fikirlere katıldığım için imzaladım.”

Peki, Gezi Parkı eylemlerinde ortaya çıkan tedhiş görüntüleri?

Buna da cevabı var Fazıl Say’ın.

Okuyalım: “Gezi Parkı insanlarda olağanüstü enteresan bir ruh oluşturdu. Bu toplumsal bir ruh, buna bir sanatçının katılmaması ve destek vermemesi imkânsız. Türkiye’de yaşanan olaylarda 5 insan öldü. 8 bin yaralı vardı. 15 kişi gözünü kaybetti. Sinirlenip insanlar o gerginlikte ne yapabilir bilmiyorum ama araba devirmek veya cam kırmak, kimseye zarar vermek değildir. Öbüründe ise ölüler var. Ortada orantısız bir durum var.”

Demek ki Fazıl Say, “araba devirmek veya cam kırmak” gibi eylemleri, ortada orantısız bir durum olduğu için, yeterince “zarar verici” bulmuyor.

İlle üç beş güvenlik görevlisi de ölmeli.

Nitekim bir polis öldü.

Bu sayı artsaydı, Fazıl Say, “Eylemciler de çevreye zarar vermiştir”diyebilecekti.

Devam edelim...

Gezi Parkı’ndan yükselen “düşünce” nedir? Neredeyse bir ay süren çatışmalardan hangi dersleri çıkarmamız gerekiyor? Fazıl Say’ın buna bir cevabı var mı?

Olmaz olur mu?

Buyrun: “Ben Gezi Parkı’nda yaşanan olayları, akşamları ortaya çıkan çatışmalar olarak görmüyorum. Genel olarak çok daha felsefi ve derinlerde yatan bir ruh var. Orada insani bir şey söyleniyor. İnsanlar sesini duyurmak istiyor.”

Demek ki neymiş?

Çatışmalar bir tarafa, Gezi’de çok daha felsefi ve derinlerde yatan bir ruh varmış. Gençler bize bunu söylemeye çalışıyormuş.

Fazıl Say ve Gezi’ye destek veren Doğan Medya Grubu yiğitleri kusura bakmasın; seslerini duyurmak isteyen gençlerin bize söylediği tek şey, daha önce bazı yaşlı amcalar tarafından dile getirilmiş ama müşteri bulamadığı için elde kalmış birtakım klişe sözlerden ibaret.

Hadi daha açık konuşalım:

Fazıl Say’ın “çok daha felsefi ve derinlerde yatan ruh” dediği şey, Kemalizm’dir.

Bu cümleden olarak, Gezi’den ancak ve sadece Kemalizm çıkar.

Başka da bir şey çıkmaz...

Üstelik içeriksiz, üslupsuz ve kaba saba bir Kemalizm...

Kendisine benzemeyeni aşağılayan, “darbeleri” biricik kurtuluş yolu sayan, çoğunlukçuluğu “azınlık tahakkümü” olarak gören yığınların ürettiği ve dolaşıma sürdüğü, üstelik klasik Kemalizm’e rahmet okutan bir Kemalizm...

Buradan Mustafa Sarıgül’e de ekmek çıkmaz.

İlle bir şey çıkaracaksanız, bu “çok felsefi” ve “derinlerde yatan ruh”tan ancak bir “Sisi darbesi” çıkar.