Ortadoðu tam yüz senedir (1914-2014) bir gayyâ kuyusu.
Petrol ve müteâkýben doðalgaz zenginliðinin nasýl baþa belâ olabileceðine Ortadoðu’dan iyi örnek az bulunur. Daha doðrusu bulunamaz.
Bu bölgede Batýlý emperyalist devletlerin ne tür nâmussuzca ve insan haysiyetini ayaklar altýna alan numaralar çevirdiklerini günlerdir hem ben kalemim döndüðü kadar anlatmaya uðraþýyorum hem de bir dizi yetkin meslekdaþ kendi sütunlarýnda ayný çabayý gösteriyorlar.
Ben bu meseleye yýllardýr döner dolaþýr yine deðinirim. O metinleri kýsmen kitablarýma da aldým.
Aslýnda Türkiye (Osmanlý!) Arab Yarýmadasý’ndaki vilâyetlerine baðýmsýzlýk vermeyi daha 20. Yy.’ýn baþlarýnda planlamýþdý.
Cennetnekân Abdülhamîd-i Sânî Hân saltanâtýnýn son yýllarýnda Kabîle Mektebi adýyla bir eðitim kurumu ihdâs etmiþdi. Buraya Arab ülkelerinden seçme gençler getirilmiþ ve ileride mülkî yâhut siyâsî yöneticiler olarak yetiþtirilmelerine baþlanmþdý. Fakat el atdýklarý her iþ gibi bunu da büyük bir mahâretle (!) yüzlerine gözlerine bulaþdýran Ýttihadcý tâifesi, 1908’de Hamîd Hân’ý hal’edip, (yâni tahtdan indirip, halledip deðil) on yýlda memleketin anasýný belledikden sonra bu iþ tabii, pek çok baþka mühim iþ gibi yine Batýlý sömürgenlerin uhdesine kalmýþ, diðer bir ifâdeyle içinden çýkýlamaz hâle gelmiþ, getirilmiþdir.
Bugün o bölgede izlemek zorunda bulunduðumuz kanlý sahneler iþte o çirkefin temizlenmesi çabalarýdýr.
Þimdi anadan doðma rasyonalist ve analitik, kýsaca ‘Batýlý’, yâni eþitdir üstün zekâlý kardeþlerimiz, bizlerde maalesef hiç bulunmayan þübheci yaklaþým tarzlarýyla diyebilirler ki ‘Peki, Türk idâresindeyken orasý sömürge deðil miydi?’.
Hayýr, deðildi!
Çünki bir kere Osmanlý/Türk politik yapýlanmasýnda “sömürge” (colonie) kavramý yokdu. Yâni yönetim altýna alýnan bütün topraklar ‘Memâlik-i Osmâniyye’ adý altýnda tek bir kategoriye mensubdu. Ýkincisi, bunun sonucu yâhut sebebi olarak Osmanlýda “anavatan” kavramý yokdu, yâni her yer vatan veyâ öylesi daha hoþunuza giderse anavatandý.
Yaðmur Hocamýzýn bu hârikulâde girizgâhýndan sonra þimdi gelelim asýl suale:
Bundan sonra ne olacak?
Ýsterseniz, hazýr yakalamýþken bunu da Yaðmur Hocamýzdan öðrenelim.
Hayhay, ama vallâhi, ben de tam olarak pek birþey bilmiyorum.
Aman, Hocam, siz bir þeyi bilmiyorsunuz, nasýl olur?
Bu konuda ancak bâzý tahminlerde bulunabiliriz gibime geliyor.
En iyi çözüm belki Sûriye ve Irak’ýn kuzey üçdebirlerinin (1/3!) birleþerek ve aralarýna Türkiye’nin güneydoðusundan da belki beþ vilâyeti alarak bir özerk bölge teþkîl etmeleri olabilir.
Bu bölgenin nüfûsu tahmînen %65/70 kadar Kürd, gerisi de Türk olur. Sonra bu bölge Türkiye’ye katýlýr ve ortaya bir “federatif” cumhûriyet çýkar. 70/75 milyon Türk ile 15/20 milyon Kürden oluþan, yaklaþýk bir milyon km.2 yüzölçümlü ve hem nisbete yüksek teknolojiye hem de epeyi zengin doðal kaynaklara sâhib bu devlet hiç þübhesiz bütün Önasya’nýn bir numaralý ekonomik, politik ve kültürel merkezi olur.
Öbür alternatif ise þu:
Türkiye, Yüce Önder Atatürk’den sonra izlediði, aman ne kokalým ne bulaþalým politikasýna sâdýk kalýr, dýþ politikasýnda Okyanus ötesi merkezlerden emir almaksýzýn bir konsolosunun atamasýný dahî yapmaz ki, maazallah, bir “tadsýzlýk” (!) felân zuhûr etmesin ve rahatýmýz bozulmasýn! Bu cümleden olmak üzere NATO’ya, CENTO’ya, MANTO’ya, TORONTO’ya ve KANTO’ya baðlý kalmaya da devâm eder...
...ve bir gün ahâlî sabah iþine giderken “Yâhû, Kýzýlay’daki bu yüzü peçeli ve eli kalaþnikoflu sempatik gençler de kim acýbâ sorusuna mâkûl bir cevab aramak üzere meselâ CHP yâhut BDP genel merkezlerine yönelirken perde iner...
Ýniþ o iniþ...