Uzun lafa gerek yok. “Ýkinci Dünya Savaþý’ndan bu yana yaþanan en büyük kriz” diye tanýmlanan göçmen krizi, Türkiye’nin ahlaki ve vicdani karnesinin Batý dünyasý önünde zirveye týrmandýðý bir konu baþlýðý haline geldi. Ezber deðil, tespitten bahsediyorum. Avrupa’nýn vicdanýný ve ahlakýný sýfýrladýðýnýn resmidir göçmen krizi için Ankara ile sürdürülen pazarlýklar. Doðulu ve batýlý yönü olan bir coðrafyanýn insanlarý olarak Doðu insanýnýn insancýllýðýný ve vicdanýný koruyalým sonuna kadar. Ýnancý ve deðerleri olan bir coðrafya olarak, paylaþýmcýlýk, kardeþlik ve ensar olmak gibi kavramlar bu tür kriz anlarýnda anlam kazanýyor. Kapýlarýný göçmenlere kapatan Avrupa kentlerinde göçmen merkezlerinde “tesadüfi” yangýnlara tanýk olmuþtuk. Þimdi göçmen merkezlerinin kapatýldýðýna, çadýrlarýn daðýtýldýðýna dair haberler geliyor. Kamplarýn önünde Avrupa faþistleri gösteriler düzenliyor. Polisin müdahale edip, bu gösterileri daðýttýðý yönünde notlar da bu geliþmelerle ilgili haberlerin dibinde yer alýyor. Avrupalý karar vericilerin kýran kýrana göçmen pazarlýðý sürdürmeleri, Avrupa toplumlarý nezdinde faþist eðilimlere de zemin hazýrlýyor.
Ýnsani olan ne varsa, maddi çýkarlarýn karþýsýnda mahkum ediliyor sanki.
Türkiye ise 2.5 milyon göçmene kapýlarýný açmýþ durumda.
Bütün bu acýmasýz tabloda vicdanýmýzýn bedelini pahalý ödememek için de dengeyi gözetmemiz gerekiyor elbette. Ama bu müzakere masasýnda oturan yöneticilerin sorumluluðu. Toplumun deðil.
Misafirlerimize, kendimizden daha þefkatli davranmamýz gerekiyor.
Toplum olarak maddi çýkarlarý deðil, manevi ve insani zenginliðimizi önceliðimiz yapmamýz gerektiði düþüncesindeyim.
Sadece sýnýrlarýmýzdaki deðil, uzak coðrafyalardaki muhtaç topluluklarý görme imkaný buldum Cumhurbaþkaný Recep Tayyip Erdoðan’ýn Latin Amerika ve Afrika seyahatlerine eþlik ederken.
Gine’deki fakirlik, Gana’da futbolcu pazarlarýna sürülen gençlerin maruz kaldýðý modern kölelik uygulamalarý týpký göçmen krizi gibi uluslararasý siyaset ve diplomaside ahlakýn önemine iþaret eden olgulardan sadece birkaçý.
Mazlumlarýn býrakýn fakirliði, ölümleri bile yeterli olmadý.
Denizlere gömülen küçük bedenler bile Avrupa’nýn kapýlarýnýn göçmenlere açýlmasýný saðlayamadý. Bodrum sahiline vuran Aylan’ýn minik bedeninin görüntüsünü bile sindirebildi günümüzün vicdan anlayýþý.
Avrupalý yöneticiler o pazarlýk masasýna oturduklarý anda kaybettiler. Ýnsanlýktan sýnýfta kaldýlar.
Altýný bir kez daha çizelim. Toplumsal hastalýklarýn panzehiri vicdanken, müzakere masalarýnda oturan yöneticiler de toplumun vicdanýnýn pahalýya patlamamasýnýn garantisi olmak zorundadýr. Masaya kaybetmiþ olarak oturan muhataplarýnýn ucuz oyunlarýný bozarak...