Gönlüm ile aklým arasýnda...

Geçmiþte medya içinden yanlýþ iþlere bulaþanlar, siyaset-dýþýndan gelen siyasi müdahalelere destek çýkanlar, haberleri ve yazýlarýyla insanlarýn hak ve özgürlüklerinin ellerinden alýnmasýna yol açanlar, meslektaþlarýna kurulan tuzaklara âlet olanlar...

Ne zaman bu bahis açýlsa kendilerinin hapse atýlmasýnýn istendiðini söylüyorlar...

Kendi hesabýma böyle bir arzu taþýmýyorum. Siyasi yanlýþlýklar yüzünden hapse düþülmesi beni üzüyor; mevzuat gereði onlarý hapse göndermekten baþka çaresi bulunmayan yargýçlar bile, kararlarýný verirken, sanýrým üzülüyordur...

Siyasi suçun cezasý da siyasi olmalý; mesleki suç iþleyenler ise meslek erbabý tarafýndan cezalandýrýlmalý...

Bizde sorun, siyaseten suç iþleyenlerin de, medyada yanlýþ iþlere bulaþanlarýn da kendi câmialarý tarafýndan cezalandýrýlma mekanizmasýnýn bulunmamasýndan kaynaklanýyor. Özellikle medyada, konumlarýný, ülkenin baþýna iþ açacak, baþkalarýna zarar verecek biçimde kötüye kullananlarýn hiçbir þey olmamýþ gibi davranmalarý, bazýsýnýn ayný tahribata farklý biçimde olsa da devamý, onlar yüzünden hayatlarý olumsuz etkilenenlere, geçmiþte zehirli oklarýný gönderdikleri meslektaþlarýna karþý büyük bir ayýp...

O zaman devreye yargý giriyor...

28 Þubat (1997) dönemi ülkemiz siyaset tarihinde kapkara bir sayfa... Demokratik yöntemle seçilmiþ, Meclis’ten güvenoyu almýþ bir iktidarý yerinden etmek üzere bazý kesimlerin çeþitli yanlýþlýklara baþvurduðunu biliyoruz. Tam bir ‘psikolojik savaþ’ uygulandý o dönemde. Sonuçta, sadece bir hükümet devrilmedi; binlerce, onbinlerce insanýn hayatý da karartýldý.

‘Psikolojik savaþ’ medya desteði olmadan baþarýya ulaþamaz. 28 Þubat’ýn planlayýcýlarý, attýklarý her adýmý medya desteðini yanlarýnda bulacak biçimde planladýlar. Kimlerin itibarlarýnýn yerle bir edileceðini belirledikleri gibi, giriþimlerinde kimlerden yararlanacaklarýný da planlarý içerisine aldýlar...

Literatüre ‘andýç vakasý’ olarak geçen olayýn belgesi bu iþbirliðini güzelce belgeliyor...

Tanýklýklar da var...

Dönemin önem taþýyan üç büyük medya grubu vardý: Doðan, Bilgin ve Uzan gruplarý... Bunlardan ikincisinin patronu Dinç Bilgin ile yöneticilerinden Can Ataklý ve Ergun Babahan o dönemde sistemin nasýl iþlediðini yýllardan beri anlatýyorlar... Onlarýn anlatýmlarýna yeni bir tanýklýk daha katýldý: Uzan grubunun patronu Cem Uzan... Gazetesi yöneticilerinin, manþetleri, bir komutandan aldýklarý talimatla belirlediklerini söylüyor Cem Uzan...

Henüz Doðan grubundan bir tanýklýk da, geçmiþe dönük bir deðerlendirme de iþitmedik...

Doðan grubunun gazeteleri ve televizyon kanallarý 28 Þubatçý tuzaklarda kullanýlmadý mý? Askerler Sabah ve Star gazetelerini önemsediler ve onlar üzerinde baský kurdular da, Hürriyet ve Milliyet’i kendi hallerine mi býraktýlar? Dinç Bilgin ile Cem Uzan talimat verilmek üzere Genelkurmay’a çaðrýldý da, Aydýn DoðanAslanlý Kapý’dan hiç mi geçmedi?

Uzan’ýn gazetesini 28 Þubat sürecinde askerlerin emrine sunan yönetici konumundaki gazeteciler, ne tesadüftür ki, bugün Doðan grubu gazetelerinde bayaðý önemli konumdalar. 28 Þubat’ýn en karanlýk günlerinde uyku kaçýran Hürriyet ve Milliyet manþetlerini atanlar da öyle...

Emin olun, kimsenin yargýlanmasýna gönlüm razý deðil; ancak aklým da bu duyarsýzlýðý kaldýramýyor iþte...