Ýster inan, ister inanma: Yakýn tarihimizde iki ayrý “Damat Mahmut Celalettin Paþa” var. Her ikisi de Damat, her ikisi de Mahmut, her ikisi de Celalettin, her ikisi de Paþa... Üstüne üstlük her ikisi de Abdülmecid’in kýzlarýyla evlenerek “Damat” unvanýný almýþlar. Dolayýsýyla her ikisi de Abdülhamit’in eniþtesi oluyorlar.
(Bir de yine ayný devirde yaþamýþ, “Mir’at-ý Hakikat” isimli meþhur tarih kitabýnýn müellifi ve “Sen beni bir bûseye ettin feda” þarkýsýnýn da bestecisi olan bir Mahmut Celalettin Paþa dahavar; ama Allah’tan bu üçüncüsü damat deðil!)
Cemile Sultan’ýn eþi olan Damat Mahmut Celalettin Paþa, Sultan Hamit döneminde Sultan Aziz’in tahttan indirilip öldürülmesi olayýna karýþtýðý suçlamasýyla yargýlanýp Taif’e sürülür ve orada Mithat Paþa ile birlikte öldürülür.
Seniha Sultan’ýn eþi olan Damat Mahmut Celalettin Paþa ise kayýnbiraderi Abdülhamit tahta geçince ikballe tanýþýr. Daha 24 yaþýnda Adalet Bakaný ve paþa olur; Sultan Hamid’in en yakýnýndaki devletlûlar çevresine katýlýr. Ama genel kabul gören anlatýma göre padiþahýn kuþkucu tabiatý aralarýndaki yakýnlýðý bitirir. Hikâyesi uzun. Bazýlarýna göre Baðdat Demiryolu ihalesinin Ýngilizler yerine Almanlara verilmesine -nedense- isyan ederek Avrupa’ya kaçmýþtýr! Pek zikredilmez ama Padiþahýn “kuþku”su paþa eniþtesinin Ýngilizler hesabýna çalýþtýðý yolundadýr.
Kýsacasý “Damat”Mahmut Celalettin Paþa bir gecede rejim muhalifi olmaya karar verir ve iki oðluyla beraber Paris’in yolunu tutarak Jön Türklere katýlýr.
Damat Paþa’nýn oðullarýndan birinin adý Sabahattin’dir. O da kendisine “Prens Sabahattin” dedirtir. Oysa annesi padiþah kýzý olduðundan beyefendinin prens veya Osmanlý protokolünde prensin karþýlýðý olan þehzade unvanýný kullanmasý doðru deðildir. Bu yüzden hanedan üyesi akrabalarý kendisini ayýplamýþ, yaptýðýný “görgüsüzlük” saymýþlardýr.
Bu “görgüsüz” adam sonradan “adem-i merkeziyet” fikrinin ve bu arada Türk liberalizminin babalýðýný yapacaktýr.
Prensimizin babasý olan Damat Paþa ise belki boþ vaktini deðerlendirmek için, belki de Ýngilizlerden bu yolda yüklüce bir ödeme aldýðý için yurtdýþýndaki Jön Türklere babalýk yapmaya soyunmuþtur. Bu çerçevede 1902’de oðullarýyla birlikte Paris’te bir konferans düzenlemiþtir.
1902 Paris Jön Türk Kongresi önemli bir hadise. Tarihçilere bakarsanýz Jön Türkler bu kongrede ikiye ayrýlmýþ; bir tarafta “isteyene özerklik verelim, isteyene baðýmsýzlýk. Ne karýþýyoruz” diyen liberal adem-i merkeziyetçiler yer almýþ. Diðer yanda ise “Reform yapalým, anayasa yapalým. Yeter ki Osmanlý’yý oluþturan bütün unsurlarý bir arada tutmanýn çaresini bulalým” diyen þu bildiðimiz “Ýttihatçý zihniyet”...
Bir de þöyle bir ayrýþma olur: Sabahattin ve arkadaþlarý Avrupalý güçlerle (Ýngilizlerle) iþbirliði yaparak Türkiye’de yönetimi deðiþtirme taraftarýdýr; Ýttihatçýlar buna da razý gelmezler.
Neticede taraflar anlaþamazlar, daðýlýrlar.
Ama bu kongreyle ilgili çok daha ilgi çekici bir anekdot var; deminden beri aslýnda sözü oraya getirmeye çalýþýyorum: Her ne kadar adý Jön Türk kongresi olsa da Paris’teki kongreye çaðrýlanlar yalnýzca Jön Türkler deðildir. O günün Osmanlý yönetimine karþý mücadele yürütmekte olan yerel Ermeni örgütlerinin temsilcileri de davetlidir bu toplantýya. Bir kýsmý gelir, konuþulanlarý dinleyip giderler.
Diðer bir kýsmý ise hiç gelmez ve þu gerekçeyi ileri sürerler niçin gelmediklerini izah etmek için: Sizin toplantýnýz Osmanlý yönetiminin nasýl ýslah edilebileceðini tartýþmayý amaçlýyor. Oysa biz Osmanlý devletinin daha iyi yönetilmesini deðil, toptan yýkýlmasýný istiyoruz. Onun için sizinle oturup tartýþacaðýmýz bir þey yok.
Prens Sabahattin veya babasý Damat Celalettin bu samimi açýklamadan bir þey anlamýþlar mýdýr, bilmiyoruz.
Ama bizim her hâlükârda bir þey anlamamýz lazým. Çünkü bugünlerde yaþananlar geçmiþte yaþadýklarýmýzdan hiç farklý deðil.