Görünen köy kılavuz istemez.” Futbol söz konusuysa bu söz bana çok gülünç geliyor. Çünkü bu sözün Türk futbolu açısından hiçbir geçerliği yok. Çünkü görünen köyün önünde kocaman bir skor levhası var; futbol yorumcularının büyük bölümü başta olmak üzere, çoğu futbolseverin gözü oraya takılıp kaldığı için, köyün görünen haline ilişkin olumlu ya da olumsuz saptamalar hiçbir anlam taşımıyor. Teknik-taktik analiz yerine, bir başkanın ya da teknik adamın ağzından çıkan sözün elli saat tartışıldığı bir ülkede normal de bu.
Bilen biliyor, bir takımın sahadaki futbol kalitesinin en az % 70’ini teknik heyetin performansına bağlarım ve merkeze her zaman taktik eleştiriyi koyarım. Teknik adamın kişilik özellikleri beni ilgilendirmez. Tam tersine, Schuster dönemindeki yaka kartı tartışmasında olduğu gibi, spor medyası bu işi bir “tırnak-mendil kontrolü” saçmalığına vardırınca, kişisel saplantılar işin içine karışınca, şiddetle karşı çıkar ve teknik adamı savunurum. Beni ilgilendiren şey taktik yeterliktir esasen.
Schuster döneminde, skor levhasına karşın, sahadaki taktik kaliteyi ve sistem arayışını ısrarla savundum. Havutçu, Carvalhal, Aybaba dönemlerinde skor levhasında işler yolundayken bile, başta orta saha kurgusu olmak üzere yapıcı eleştirilerle uyarıda bulunmaya çalıştım. Her üç adı da daha cesur olmaya davet ettim. Schuster’de bu kaygıyı duymadım, hatta bir yazıma “Schuster kadar cesur değilmişim” başlığını attım. Bu sezon iyimserlik rüzgarları had safhadayken Beşiktaş’ın hücum üretkenliğindeki yetersizliğe dikkat çektim, bunu somut verilerle anlatmaya çalıştım. Artık gol girişimi sayısı vermeye falan gerek yok. Hep altını çizdiğim taktik yetersizlik epeydir aşikar halde zaten.
Stat yapımı, finansal düzelme, kurumsallaşma iyi bir yönetimin yapması gerekenlerdir sonuçta. Kendini Türk futbolunda farklılaştıracak bir yönetimin tek bir hedefi olur: Seba’lı Milne döneminin bir benzerini yakalayacak kararlılıkta olmak ve bunun için en isabetli seçimi yapmak. Beşiktaş’ın modern futbolu özümsemiş bir sistem hocasına ve bu ada verilecek kayıtsız şartsız bir desteğe ihtiyacı var. Gerisi hikaye. Gerisi ninni. Gerisi 60’ların futbolu.