Selahaddin E. Çakırgil
Selahaddin E. Çakırgil
Tüm Yazıları

‘Göz kararması’yla değil; itidal ve sabırla...

Bir hadis-i nebevî ‘rivayet’inde, kızgın olduğumuzda hareket halindeysek durmamız; ayaktaysak, oturmamız; oturuyorsak, uzanmamız; konuşuyorsak, susmamız’ yolunda tavsiyeler vardır. 

Toplum olarak yaraların daha bir kanadığı ve acıların daha bir depreştiği günlerden geçiyoruz.

Böyle zamanlarda kan tepeye fırlayarak değil, sukûnetle, itidal ile, hele de sivil kitlelerin tepkilerini ortaya koyarken, sağı-solu tahrib etmeksizin hareket etmesine daha bir özen göstermesi gerekmektedir. Aksi halde, sinirler gerilip kan tepeye fırlar, göz kararır; sinirler yatışınca, bu kez de yüz kızarır. Bugün, PKK’yı ortaya çıkaran, 12 Eylûl Darbesi sonrasındaki gücetaparlık ve gözkararmasıdır ve bir linç psikolojisi havasının estirilmesidir.

1935’lere kadar B. Amerika’da, linç, sosyal adaletin bir uygulama şekli olarak kabul ediliyor ve suçlananlar hele de zenci olursa hemen, canlı canlı ateşe atarak yakılıyorlar ve yüzlerce-binlerce ‘beyaz’ da ruhları daha bir kararmış olarak, sevinçten tepiniyorlardı. Ama daha sonra, o linç sahnelerinin filmini seyredenlerden nicelerinin, ‘Ben de mi o çılgın kalabalığın içindeymişim?’ diye hayret içinde kaldıkları belirleniyor, psikoloji laboratuvarlarında.. O linç uygulaması  iç hukukta daha sonra terkedildi. Ama Amerikan emperyalizmi, o linç geleneğini, dış siyasette kendisi için hâlâ da bir vazgeçilmez hak olarak görüyor ve eylemlerini o anlayışla sürdürüyor, dünya üzerinde..

Hatırlayalım, tamamiyle Amerikan içgüvenlik problemlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan 11 Eylûl 2001 Saldırıları’ndan hemen sonra Amerikan emperyalizmi Afganistan ve daha sonra Irak’ı vurmaya başlayıp, füzelerin, bombardımanların altında yüzbinleri toprağa  gömerken, Amerikan toplumu, dönemin başkanı olan G. W. Bush’u yüzde 85 gibi çok yüksek bir halk desteğine sahib idi.. Bush da bu destekle kendinden geçiyor ve “Tanrı bana, ‘Git, Irak’ı kurtar, özgürleştir..’ diye emretti, ben de Tanrı’mın sözünü yerine getirdim..” diyor, 1 milyondan fazla insanı katlediyordu.. Bu da bir linç psikolojisinin çağdaş şekilde devamından başka bir şey değildi.

Toplumları, linç psikolojisine sürüklemek bugün daha da kolaydır.. Dünlerdeki komiklik ve saçmalıkları kitablardan okuyup, ‘Ne kadar aptallarmış!.’  diyen nicelerinin bugünün imkanlarıyla nice linç sahnelerine bir ‘sürü’ anlayışıyla sürüklendiklerini ikibuçuk sene önce, İst. Taksim’de tezgahlanan Gezi Hadiseleri gailesinde görmedik mi? Toplum kesimlerinden -üstelik tahsil seviyesi ülke ortalamasının üzerinde kabul edilen- nice onbinlerin, kimler olduklarını bile tam olarak bilmedikleri karar merkezlerince, bir ‘sürü’ gibi şuûrsuzca, bir o tarafa, bir bu tarafa, bir takım fısıltılarda ya da sosyal medya çağrılarıyla nasıl yönlendirilip sürüklendiklerini o hadiselerin içinde yer alanlardan niceleri daha sonra itiraf ettiler.

Yazık ki, Müslümanca yaklaşım zaaf görüldü

Bugün de toplumumuz bir takım etnik duyguları tahrik ederek, çeşitli sosyal kesimler diğerlerinin karşısına düşman taraf gibi çıkarılmaya çalışılabilir. Göz kararmasıyla hareket edenler sonra, yüz kızarması noktasına gelirler ama, artık çok şeyler yitirilmiş olur.

Tayyip Erdoğan’ın kendi varlığını taşın altına koyarak üstlendiği Çözüm Süreci’nin sonunda  ikibuçuk senedir durdurulmuş olan kan, yazık ki, kandan beslenenlerin planlarının bozulacağı korkusuyla, ya da, bu çetin problemin müslümanca bir hassasiyetle çözüleceğine inanan Erdoğan’ın niyetinin zaaf olarak algılanması yüzünden heder edildi ve 7 Haziran seçimlerinin sonuçları yanlış okundu ve kan yeniden akıtılmaya başlandı.

Ve bugünkü durum bu şekilde süremez, tabiatiyle.. Çünkü, bugün karşılanan tablo, ‘Ya devlet başa, ya kuzgun leşe..’ anlayışını hatırlatmaktadır.

Türkiye’nin çevresindeki ateş deryası içinde, 15-20 asker veya polisin ölümü bile toplumu hoplatıyor. Daha büyük acılar da yaşanabilir. Unutulmasın ki, çevremizdeki ülkelerde son on yıldır, öldürülenlerin sayısı, her gün ortalama 40-50 kişiden aşağı düşmemektedir. Böyle zamanlar, mâsum sivil halk kitleleri incitilmeden ve ‘Ezeceğiz, yok edeceğiz!..’ gibi nutuklar atmaya fazla itibar etmeden, kararlı, sabırlı ve uzuuun bir mücadeleyi gerekmektedir.

Ayrıca  çete savaşı taktikleriyle mücadele eden güçlere karşı düzenli orduların karşılık vermesi, ancak, yine çete-gerilla savaşı taktikleriyle başarılı olabilmektedir. Hiçbir ahlâkî sınır tanımadan mücadele eden bir gücün hedeflerinden birisinin de, devletin silahlı güçlerini bölge halkıyla karşı karşıya getirmek tuzağına düşürmek olduğu açıktır.

Bu gailenin ardında, PKK’yı Kandil’de tutan ve oraya müdahele ettirmeyen bir USA emperyalizmi ve müttefiklerinin uzun vâdeli hesablarının olduğu da asla unutulmamalıdır.