BÝR süredir gözümüzün önünde büyük bir trajedi yaþanýyor. Bangladeþ, Pakistan, Afganistan... Yoksulluktan kaçan ve Avrupa’ya giderek savaþtan, korkudan, açlýktan uzak, daha medeni koþullarda yaþamak isteyen binlerce insan uzun yýllardýr umut yolculuðu yapýyordu. Hayalleri için birçok tehlikeyi göze alýp, kaçak yollardan Avrupa’ya geçmeye çalýþýyordu. Suriye’de savaþýn patlak vermesinden sonra o insanlar arasýna Suriyeliler de dahil oldu.
Sebepler baþka olsa da hepsinin hayali ortak, daha iyi bir yaþam. Bir insan için daha doðal bir hayal olabilir mi? Daha iyi bir iþ, daha güzel bir, daha güzel bir araba deðil, daha güvenli, daha saðlýklý, daha insani bir yaþam.
Trajediyi uzaktan izleyenler için “ülkelerini terk etmeselerdi” demek, onlarý görmemezlikten gelmek biraz daha kolay olabilir. Ancak, iþin aslý vicdanlarýn kabul edebileceði boyutta deðil. Sadece empati gerekiyor. Milliyeti, ýrký, dini gözetmeksizin, sadece insan olarak baktýðýnýzda kalbiniz anýnda yumuþuyor zaten.
Kolay sanýyorsanýz yanýlýyorsunuz? Bu insanlar “umut yolculuðunda” günlerce çoluk çocuk sokakta yatýyor. Yaz aylarý geçti. Hava soðuk. Ýmkaný olanlar belki kýyýda köþede bulduklarý ucuz evlerde, neredeyse ev içinde adým atacak yer býrakmayacak nüfusta yaþýyorlar. Bekliyorlar, sýralarýnýn gelip deniz yoluyla Yunanistan’a geçmeyi. Size içlerinde henüz bir kaç aylýk bebek var demek istiyorum. Aralarýnda tekerlekli sandalyesiyle buraya kadar gelmiþ, bineceði lastik botu hayal edenler... Ýki omzuna çocuklarý girmeden ayakta kalamayan yaþlýlar da var demek istiyorum. Hamileler var. Baþka bir sýfata gerek var mý ki, hepsi insan. Çoðu genç. Bir kýsmý yeni evli, bir kýsmý mutlu bir evlilik için Avrupa’ya geçmeyi bekliyor. Ömürlerinin baharýnda çýktýklarý yol tehlikelerle dolu.
Aslýnda biz sadece onlarýn bekleyiþini görüyoruz. O canavarlaþan denizde yaptýlarý yolculuktan sonraki yüzlerini görmüyoruz. Sakýz Adasý çok yakýn, yolunuz düþerse lütfen bakýn geçebilenlerin yüzlerine. Bir bot, 8-9 metrelik. Ýçinde neredeyse 40 kiþi. Bot su alýyor, sular içinde seyahat ediyorsunuz. Yolculuk saati belli, gece karanlýðý. Göz gözü görmeden su alan bir botta onlarca insanla karanlýða yolculuk. Sakýz Adasý’nda konuþmuþtum içlerinden birisiyle. Yol boyu dua etmiþ, “korkmamak mümkün mü” demiþti? Bir sýrt çantasý vardý sadece, pasaportu, telefonu, bir kaç bisküvi vs. Çektiði fotoðraflarý gösterdi. Kýyýya iner inmez çekmiþ, hemen arkasýnda bir kadýn, kucaðýnda bir bebek. Kýyafetleri ýslak. “Hava kaç dereceydi?”demiþtim, “donduracak kadar” diye cevap vermiþti. Karþýnýzdaki donmak üzere olan insan içinizi yakýyor derinden, yanmamak mümkün mü?
Evet biliyoruz hepimiz, bu Türkiye’nin sorunu deðil. Biliyoruz hepimiz, bu bir kaç ülkenin sorunu deðil. Bu insanlýðýn sorunu. Öyle sýrt dönüp kulaklarý týkamak olmaz. Yok öyle, yükü bir ülkenin üzerine yýkmak. Haydi, ey “medeni” Avrupa, uzat elini. Bak, bir tarih yazýlýyor burada. Ve o tarih “bu insanlara Avrupa’dan yardým eli uzanmadý” yazmamalý. Ýnsan olmadan ne gereði var demokrasinin, ne gereði var teknolojinin, ne gereði var yasalarýn, ülkelerin... Bu dünya insanlýk üzerinde dönüyor. Çok geç olmadan görün bu insanlarý. Taþýn altýna elinizi koyun. Bu mesele sadece Türkiye’nin avuçlarýna býrakmak “medeni Avrupa’ya” yakýþmaz.