“Güç, tuzlu su gibidir; ne kadar çok içerseniz, o kadar çok susarsýnýz; zehirli bal gibidir; ne kadar çok yerseniz, o kadar çok zehirlenirsiniz”…
Müslüman birey için dünya hayatý bir imtihandýr ve insanýn sahip olduðu duygular, bu imtihanda yönetilmeli, kontrol edilmeli, doðru yönlendirilmelidir.
Ýnsan fýtratýnda bulunan kuvve’lerin ifrat ve tefritten uzak durarak orta yolda olmasý, erdemli bir hayatý ortaya koyduðu gibi, adalet olgusunun tezahürünü de beraberinde getirir.
Nefislerde baþlayan sapma sadece bireysel azgýnlýk olmaktan öteye geçerek, toplumsal ve siyasal çok büyük hastalýklara veya yýkýmlara sebep olabilir.
Dünya savaþlarýnda ölen milyonlarca insan, güç etrafýnda dönen ve ahlakýn deðil gücün esas alýndýðý bir anlayýþýn sonucudur.
Ekonomik, sosyal veya siyasal tüm alanlarda sahip olunan güç, Müslüman birey için hassas bir denge ile yönetilmeli, bir ahlaki ölçü ile kontrol altýnda tutulmalýdýr.
Güç, ateþle sembolize edilebilecek bir duygudur; heyecan verici, hareketli/dinamik, maceracý, baskýn bir karakterdedir ama ayný zamanda yýkýcý ve yakýcýdýr. Bu yýkýcýlýk ve yakýcýlýk sadece yöneldiklerine karþý deðil, kendisine karþý da geçerlidir.
Bireysel veya kurumsal olarak güç kullanan tüm aktörler için ahlaki ölçütler adaletin tecellisi için mutlak derecede önemlidir.
Platon’a göre de “Bir devletin mutluluðu fiziksel gücünün artýþýnda deðildir. Durmadan daha fazlasýna sahip olma isteði, týpký bireyin yaþamýndaki gibi devletin yaþamýnda da yýkýma neden olur. Eðer devlet bu isteðe boyun eðerse, bu onun için sonun baþlangýcýdýr. Topraklarýnýn geniþlemesi, komþularý üstündeki üstünlüðü, askersel ya da ekonomik gücünün büyümesi tüm bunlar, devletin yýkýmýný engelleyemediði gibi, daha da hýzlandýrýr.” Bugün küresel güçlerin dünyanýn dört bir yanýnda verdikleri iktidar mücadelesi adalet deðil sadece yeni yeni zulümlere sebep olmaktadýr.
M. A. Halefullah’a göre de gücün izafiliði ve sonluluðu, onu anlamsýzlaþtýran faktörlerdir. Her güçlüden daha güçlüsü vardýr ve kahredilemeyen tek güç, Allah’ýn gücü ve kudretidir: “Güç insaný azgýnlýk ve tuðyana itebilir, onu iyilik yapmaktan alýkoyup, bela ve þer yollarýna sokabilir. Zulüm ve güç ayný karýndadýrlar”.
Cenab-ý Hak Kur’an-ý Kerim’de güçlülük duygusuyla hareket edenlerin uðradýðý hüsraný þöyle buyurur:
“Yeryüzünde geçip de kendilerinden öncekilerin akýbetlerinin ne olduðunu görmediler mi?Onlar daha kalabalýk, daha güçlü ve onlarýn yeryüzündeki eserleri daha üstün idi. Ama kazandýklarý onlarý kurtarmaya yetmedi.” (Mümin, 82)
“Ad’a gelince onlar haksýz yere yeryüzünde böbürlendiler ve Kim bizden daha güçlü dediler. Görmediler mi ki onlarý yaratan Allah, onlardan daha kuvvetlidir?” (Fussilet, 15)
Müslüman birey, güç sahibi olur ama gücün zehirlemesiyle dünyevileþme bataklýðýna saplanýp kalmaz.
Güç kadar zayýflýk da, zenginlik kadar fakirlik de, kudretli olmak kadar acizlik de imtihandýr, insanýn baþ etmesi gereken zorluklardýr.
Güçlü adamlarýn davayý güçlü kýlacaklarýndan, ahlaki ölçülerle kontrol altýnda olan gücün umumi saadete hizmet edebileceðinden þüphe yok. Önemli olan zulme ve baþtan çýkarýcý bir azgýnlýða yol açmayacak þekilde gücü yönetebilmektir.
Karen Armstrong’a göre Peygamber Efendimizin (sav) vizyonu güç þehvetiyle lekelenmemiþ ve asla ilahi merkezli olmaktan uzaklaþmamýþtýr. Resulullah Efendimiz bir toplum, bir devlet, bir medeniyet inþa etmiþ ama mücadele ruhu hiçbir zaman ilahi/uhrevi hedefini yitirmemiþ, dini maksadýn önüne hiçbir þey geçememiþtir.