Büyük bir sürpriz sayýlmaz elbette. AK Parti ve CHP arasýndaki koalisyon görüþmeleri sona erdi. Görüþmelerde önemli bir rol üstlenen Kültür ve Turizm Bakaný Ömer Çelik’in ifadesiyle ‘Türk siyasetinin iki ana damarý’ arasýndaki bu temaslardan bir ‘koalisyon’ kararý çýkmadý. Þimdi herkes siyasetin nereye gideceðine dair, en azýndan düne göre daha fazla fikir sahibi.
Takvim sýkýþýk bile olsa, kaðýt üzerinde hala mümkün görünen diðer koalisyon ya da azýnlýk hükümeti seçenekleri de, týpký AK Parti-CHP görüþmeleri gibi yerini hýzla seçim koridoruna býrakacaktýr.
Kuþkusuz yeni bir seçim, daha yolun baþýnda Cumhurbaþkaný Tayyip Erdoðan’ýn iþaret ettiði gibi ‘tekrar seçim’ olacak. Peki böyle bir durumda, sandýktan nasýl bir sonuç çýkacak? Sonuçlarýn üç aþaðý beþ yukarý ayný olacaðýný öngörenler kadar, seçmen tercihlerinde parlamento aritmetiðini etkileyecek bir deðiþim olacaðýný düþünenler de var.
Bu sorularýn cevabý nerede gizli? Gerçekten de bunu arýyorsak, 7 Haziran seçim sonuçlarýna bir kez daha bakmakta yarar var. Tablo gayet açýk. Mevcut iktidar denklemini bozan ve bir yenisini aramamýza neden olan deðiþim; en net ifadesiyle Kürt meselesi etrafýnda yaþandý.
Ýster belli siyasi partilerden veya çevrelerden operasyonel anlamda ödünç oylar olsun; isterse geçmiþte daha çok AK Parti’ye oy veren dindar Kürt oylarý olsun, fark etmiyor. Ýktidar dengeleri bu parantezde deðiþti. HDP’nin tahminleri aþan bir sonuç almasý, tek baþýna iktidar seçeneðini imkansýz hale getirdi.
Þu halde, bu tablonun deðiþmesini isteyen siyasi aktörlerin aradýðý cevaplar, önemli ölçüde bu parantezin içinde olmalý. Bugün hayli can sýkýcý ve hepimize geçmiþi hatýrlatan bir tablo var karþýmýzda. Türkiye’nin geçmiþin yanlýþlarýna düþmeden, deðiþim çizgisini kaybetmeden ve hepsinden önemlisi bölgesel düzeyde kazandýðý itibarýný koruyarak ve yükselterek buradan çýkmasý gerekiyor.
Teröre karþý mücadelede kararlý olmak ve devlete, daha ötesi millete silah doðrultmuþ bir örgüte karþý en sert operasyonlarý yapmak Türkiye’nin sonuna kadar hakkýdýr. Ancak hep söylediðimi burada bir kez daha ve en açýk biçimde tekrar etmek istiyorum. Terörle mücadele etmek, devlet aklýný ve müzakere seçeneðini bir kenara býrakmak deðildir. Aksine, bu mücadelenin stratejisi, ayný zamanda müzakerenin gücünü ve sonuç alýcýlýðýný da kapsayacak geniþlikte ve derinlikte olmalýdýr.
Herkesin Türkiye ile kavgalý olmadýðýný, herkesin bize silah doðrultmadýðýný, küresel ölçekten baþlayýp bölgesel dengelere, oradan da en küçük unsurlara kadar bir kez daha gözden geçirmek zorundayýz. Gereksiz bir yalnýzlýk psikolojsiyle hareket etmek, sizi daha da yalnýzlaþtýrmaktan öte bir sonuç vermez. Kafamýzý kaldýrýp dünyaya bakalým. Mesela, düne kadar belli bir yapýyý bize karþý operasyonel olarak kullanan bazý güçlerin, þimdi yeniden Türkiye ile konuþmak için fýrsat beklediðini görelim. Tetikçiler, devlet içinde devlet olma iddiasýndaki yapýlar; bunlarýn her biri nihayetinde yenilecektir. Ama bizim bu tür yapýlar bir daha oluþmasýn ve bizi sýrtýmýzdan vurmasýn diye yapmamýz gerekenler var. Herkesle kavga ederek bunun mümkün olduðunu hiç sanmýyorum.
Ayný denklem Kürt meselesi etrafýnda da geçerli. Türkiye, herkesle konuþacak, herkesle üstelik kendi þartlarýný masaya koyarak müzakere edecek kadar güçlü. Gücünün farkýnda bir ülke, seçimlerde de ülkeyi yönetecek güçlü bir iktidarý mutlaka bulacaktýr.