Güçlü Türkiye ve iç barýþ

Eski meslektaþýmýz Adem Özköse ve Hamit Coþkun’un Suriye’de yaþadýklarý esaretin ardýndan sað salim Türkiye’ye dönmeleri, yaþanan bunca sýkýntýnýn ortasýndaki en güzel haber olsa gerek. Hepimizin, öncelikle de sabýrla onlarý bekleyen ailelerinin gözü aydýn olsun.

Adem’le Hamit’in Suriye tarafýndan haksýz yere haftalarca alýkonulmasý, oradaki rejimin yeri geldiðinde neler yapabileceðinin de en açýk ifadesi. Yeri gelmiþken, Suriye’deki yönetimi ne pahasýna olursa olsun savunmayý marifet bilen çevrelerin, iki meslektaþýmýzla ilgili geliþmelere kör ve saðýr kalmasýný da utanç verici bir not olarak buraya kaydedelim.

Bu coðrafyada Türkiye’nin ayaða kalkmasýndan ve etrafýnda olup bitenle ilgilenmesinden rahatsýzlýk duyanlarýn, durduklarý yer yahut ürettikleri mazeretler birbirinden farklý görünebilir. Fakat bunlarýn hepsi ayný kapýya çýkýyor. Zira asýl dertleri, artýk hamle yapabilen ve etrafýndaki tehditlerin üzerine korkusuzca gidebilen bir Ankara’nýn ortaya çýkmasý.

Türkiye’nin ayaðý ne zaman taþa takýlsa bundan duyduðu hazzý gizleyemeyen ve aðzý kulaklarýna varýp ‘Ýþte biz demedik mi dýþ politika iflas etti, sýfýr sorun politikasý çöktü’ korosunu oluþturanlar, içeride ya da dýþarýda hangi odakla yakýn olduklarýna bakýlmaksýzýn, ayný hasta ruh halinin parçasý olarak görülmeli.

Lübnan’dan kötü haber

Dün bir yandan iki arkadaþýmýzýn dönüþüyle ilgili sevinirken, Lübnan’dan gelen haberle de ciddi bir tedirginlik yaþadýk.

Lübnan’ýn kuzeyindeki Trablusþam kentinde Suriye rejimi yanlýsý Nusayrilerle Sünniler arasýnda çýkan çatýþmada, biri asker 3 kiþinin hayatýný kaybetti. Suriye’deki iç çatýþmanýn Lübnan’a sýçramasý, etnik ve mezhebi açýdan çok daha kaygan bir zeminde yeni bir kaosun doðmasý anlamýna geliyor.

Suriye üzerinden devam eden kavganýn, aslýnda Ýran’a yönelik harekatýn parçasý olduðunu tekrar hatýrlarsak, benzeri bir tablonun Lübnan’da, Hizbullah baþta olmak üzere Tahran’a yakýn aktörler üzerinden týrmanmasý iþten bile deðil.

Türkiye, bir yandan bölgede inþa etmeye çalýþtýðý yeni dili kalýcý ve zengin hale getirmeye, diðer yandan da birbiri ardýna önüne çýkan tuzaklara düþmemeye özen göstermek zorunda.

Suriye hassas bir örnek ve bu özelliðini de uzun süre koruyacaðý anlaþýlýyor. Lübnan ise çok daha hýzlý çatýþmaya sürüklenecek bir yapýda ve Türkiye’nin bu ülkeyle iliþkileri ve nüfuzu, her zamankinden daha önemli hale gelebilir.

Ýç barýþa dikkat

Bütün bunlarý konuþurken, önceki akþam sözüm ona futbol adýna ortaya çýkan manzaranýn, bizi nereye sürüklediði üzerinde daha fazla kafa yormamýz gerekiyor.

Spor dünyamýzýn, özellikle de futbolun bir barýþ ve huzur adasý olduðunu kimse iddia etmiyor elbette. Lakin iþlerin gerçekten çýðrýndan çýktýðýný, bugüne kadar rekabet konusu olan taraftar kimliðinin, giderek çatýþma sebebi olduðunu görmek zorundayýz.

Ýpin ucunu ne zaman kaçýrdýk, belki Kenan Evren Ankaragücü için futbola müdahale ettiðinde. Belki Galatasaray için Mirsar Kovaçeviç’i Mirsad Güneþ yapmak adýna çevrilen tezgahta. Yahut Ali Þen, yahut Aziz Yýldýrým Fenerbahçe baþkaný olduðunda. Kimbilir belki de yaþananlara isyan edip ‘Romanya’da, Çavuþesku döneminde bile futbol bu kadar kirli olmamýþtý’ diyen Lucescu’yu hain ilan edip kulaklarýmýzý týkadýðýmýzda. Nihayet futbolu temizlemek adýna iþleri çýðrýndan çýkardýðýmýzda.

Öyle ya da böyle, ne þampiyon olanýn, ne olamayanýn, ne birincinin, ne de sonuncunun adalete güveninin kaldýðý, taraftarýn kendi adaletini !Avni Aker’de, Arena’da ya da Saraçoðlu’nda sahneye koyduðu bir ülkede, vakit çok geç olsa da düþünmek zorundayýz.

Ýç barýþa yönelik tehditler sadece etnik, mezhebi ya da dini ayrýþmalar üzerinden gelmeyebilir.

Allah rýzasý için, daha da geç kalmadan.